Pandemi dönemi sonrası dünyada enerji fiyatlarının ortalama 6-7 kat artmasının hayatı pahalılaştıracağı, enflasyonu artıracağı kaçınılmazdı ve öyle de oldu. Küresel bu dalgaya, dolar üzerinden yürütülen operasyon da eklenince pahalılığı biz daha da derin yaşadık.
Ancak bizde, bunlara paralel ve kriz tellallarını sevindiren bambaşka bir şey daha yaşandı: "Fahiş fiyat artışı."
Özellikle gıda ürünlerindeki bu fiyat artışları doğal değildi ve 5 büyük market zinciriyle yakından ilişkiliydi. Mesele kısa sürede hızla büyüdü ve Başkan Erdoğan'ın bile gündemine geldi.
O günlerde Başkan Erdoğan aynen şöyle diyordu:
"Bu beş tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar altüst oluyor. Bu konuda kısmen özellikle bu zincir marketlerin sınırsız uygulamaları var. Bu sınırsız uygulamalar karşısında biz de Ticaret Bakanlığı olarak bunların üzerine üzerine gideceğiz."
Gidildi de... Her birine 2 milyon lirayı aşkın para cezası verildi. Ancak umursamadılar ki fahiş fiyat meselesi hâlâ devam ediyor. Dahası aralarında nasıl bir tekel oluşturup ortak hareket ettiklerini de Sabah Gazetesi belgeleriyle ortaya koydu. Buna rağmen umursamadılar. Anlaşılan başka tedbirler almak, bunu da Market ve Hal Yasası'nı çıkartarak güçlendirmek gerekiyor.
Bu tablo bana 2018 seçimleri öncesi soğan-patates üzerinden yürütülen siyaseti hatırlattı. Ne hikmetse, her seçim öncesi o güne kadar pek sorun olmayan bazı şeyler bir anda devasa bir soruna dönüştürülüyor.
Bugün marketlerin yaptığının da bundan farkı yok. Müthiş bir fiyat artışı var ve bunlar durdurulamıyor.
Peki, bunun nedeni sadece kâr hırsı mı?
Ne marketlerin aşırı fiyatlarının ne de CHP destekçisi Sözcü gibi gazetelerin fiyat artışlarını manşete taşıyıp, "Bir salatalık 3.5 TL" demelerinin kâr hırsıyla veya pahalılık karşısında "duyarlı" gazetecilikle bir ilgisi yok. Bu seçim eksenli bir algı operasyonu... İşin medya boyutu bir yana, burada ekonominin doğal akışına ters davranan marketler veya toptancılar asıl oyuncu ve onlara daha dikkatle bakmak gerekiyor. İstanbul sermayesi denilen ithal ikameci burjuvazinin geçmişte seçilmiş iktidarlara, bugün de AK Parti iktidarına nasıl baktıkları biliniyor. Gezicilere bile kucak açan bir burjuva sınıfı var. Şimdi bunların yanında içlerine almadıkları ama yanlarında tuttukları bir grup "endişeli muhafazakâr" işadamını da görüyoruz. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yatlarda buluşan o muhafazakâr işadamlarının sahibi olduğu market zincirleri de bu süreçte ciddi rol oynuyor.
Onlar fiyatları yükselttikçe umudunu ekonomik krizlere bağlayan muhalefet partileri de sevinç çığlığı atıyor. Geldiğimiz noktayı Sabah'ın yeni Ekonomi Müdürü Sevgili Dilek Güngör'ün şu tespiti özetliyor:
"Belli ki, zincir marketler zincirlerini kırdı!
Devlete bile kafa tutabilen kapitalist çetelere dönüştü.
O halde devletin sıcak nefesini de yakında enselerinde hissederler!"
Sahi marketlerin bu direncinin tek nedeni kâr hırsı mı?
Merakla bekliyorum, acaba kim çıkıp, "Mesele kâr değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı?" diyecek?