Türkiye son birkaç yılda en az beş altı cephede inanılmaz bir mücadele yürütüyor. Irak'tan Suriye'ye, Doğu Akdeniz'den Libya'ya her hatta bazıları yer değiştirse de hep aynı küresel aktörlerle, ABD, Rusya, Fransa ve İsrail'le karşı karşıya.
Bir de bunların bölgesel aparatları var; Mısır, BAE, Suudi Arabistan, Suriye ve Yunanistan.
Terör örgütlerini, nüfuz ajanlarını ve lobilerini de katmıyor.
Hadi ABD, İsrail ve PKK-YPG yüzünden Türkiye'ye kızdı tavır aldı, Mısır'ın başındaki Sisi'ye darbeci dedik, adamın ağırına gitti, Türkiye'ye düşman oldu. Yunanistan'ın karın ağrısı da anlaşılabilir.
Peki, Fransa'nın Doğu Akdeniz'de ne işi var?
Ya da Birleşik Arap Emirlikleri'ne, Suudilere en demeli? Onların PKK'dan YPG'ye, Darbeci Hafter'den Yunanistan'a para ve silah desteği vermelerini nasıl izah edeceğiz? Sadece İhvan siyasetiyle açıklamak mümkün mü?
Bütün bu ülkeler ve yapılarla ilişkilerde hep yanlış yapanın Türkiye olması sizce mantıklı mı?
Olmadığını en başta emperyalistler biliyor.
Dahası emperyalistler iki büyük yalanı sürekli gündemde tutuyor: Biri AK Parti'nin "İhvancı" yani Mısır'daki Müslüman Kardeşler siyaseti izlediği yalanı, diğeri de Türkiye'nin "otoriter ve tek adam rejimi" yalanı. Bunlar darbecilere destek verenlerin umurunda değil ya neyse...
Acı olansa bu emperyalist yalanların, içerideki alıcılarının ana muhalefet partisi ve çevresi olması.
Başta CHP'li siyasi aktörler ve Cumhuriyet yazarları olmak üzere ne zaman Mısır, Suriye ve Libya meselesi açılsa hep bir ağızdan aynı nakarat duyuluyor:
"AK Parti İhvancı siyaset izliyor. Bu yüzden Esad ve Sisi ile görüşmüyor, bu yüzden Libya'da İhvancı Sarrac destekleniyor." Siyasette ilke, yazarlarda da etik kalmadığı için artık yalan söylemenin de sınırı yok. Adam rahat bir şekilde Türkiye'nin sessiz devrimlere imza atan, vesayet rejimini sonlandıran en büyük partisi, AK Parti'yi "İhvancı" olmakla suçluyor.
Oysa gerçek bunun tam tersidir. AK Parti çok daha büyük bir siyasi tecrübeye sahip ve başarmış bir partidir. Arkasında hatası ve sevabıyla müthiş bir Milli Görüş tecrübesi var. Ülkenin son 20 yılına damgasını vurmuş, o çizginin 21. yüzyıl versiyonu. Tarihle bugünü, Cumhuriyetle demokrasiyi buluşturarak yeni bir senteze imza atmış bir partidir.
İhvan'ın böyle bir geçmişi olmadığı gibi demokrasi tecrübesi de yoktu. AK Parti'yi İhvan'la aynı tutmak bilgisizlik değilse düşmanlıktır.
Ayrıca 2011 sonrası, hem Mısır'da hem de Tunus'ta iktidar olan İhvancıların ilham kaynağı AK Parti'ydi. Başkan Erdoğan'ın Mısır'da yaptığı laiklik konuşması bu yüzden büyük ilgi çekti ve tartışıldı.
O yıllarda BBC'de yer alan bir yazıda akademisyen Prof. Dr. Tayfun Atay aynen şöyle diyordu:
"Daha radikal bir İslami hareket olarak doğan ve Batı karşıtı çizgi izleyen Müslüman Kardeşler, 2011 devrimi sonrası izleyeceği yol için model olarak AK Parti'yi gördü."
AK Parti, aslında Türkiye'nin başarısıdır. AK Parti'nin devletler veya örgütlerle ilişkisindeki tek önemli ölçü de ideolojiden çok millet iradesine saygıdır.
Ne yazık ki hala kendi toplumundan çıkan ve mazlum halklara "ilham kaynağı" olan böylesine büyük bir siyasal oluşumu görmek istemeyenler var. AK Parti'yi itibarsızlaştırmak aslında AK Parti'den çok Türkiye'ye kötülük yapmaktır. Tıpkı birkaç yıl önce FETÖ'cülerin pompaladığı CHP'lilerin bile omuz verdiği "IŞİD'çi" yalanları gibi.