Kurultay'ın asıl amacı CHP'yi Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu için "dikensiz gül bahçesi" yapmaktı. Bu, birkaç fireyle de olsa başarıldı ve "dostlara" uyumlu bir Parti Meclisi de oluşturuldu.
Tabi bu kolay olmadı, biraz sancılı geçti. Belediye başkanları, il başkanları ve tepe yöneticiler arasında kıran kırana bir "pozisyon" savaşı yaşandı.
Birbirini düşman ilan edenler bir araya geldi, dost olanlar birbirini "düşman" ilan etti. Şu tabloya bakın, delegasyonda güçlü olan İstanbul'un siyasi aktörleri arasında ilginç ilişki- ler kuruldu. Çok değil bir yıl önce yerel seçimlerde Battal İlgezdi'nin Ataşehir, Erdoğan Toprak'a yakın Rıza Akpolat'ın da Beşiktaş adayı olmaması için canhıraş çalışan Canan Kaftancıoğlu, bu kurultayda onlarla birlikte hareket edip liste yaptı.
İlginçtir, genel başkanın desteğiyle seçilen Kaftancıoğlu, arkasına aldığı bu gücü de kendisine mal ederek adeta meydan okudu: "Tuncay Özkan ve Yıldırım Kaya'nın seçilmemesi için elimden gelen her şeyi yaptım."
Şimdi herkes Kaftancıoğlu'nun bu meydan okumasına genel başkanın nasıl tepki vereceğini merak ediyor.
Acaba görevden alınacak mı?
Şu ana kadar izlenen politikaya bakılırsa, bu zor görünüyor. Kılıçdaroğlu, "Dostları"yla iktidar hayali kurduğu sürece de Kaftancıoğlu yerini koruyacak gibi. Çünkü onun dostları arasında HDP'den solun marjinal renklerine, Osman Kavala'dan küresel mahfillere kadar çok farklı güçler var.
Çok doğru olmasa da Kaftancıoğlu'nun bu adımı, Kılıçdaroğlu sonrasına bir hazırlık olarak da yorumlandı. Ancak şu göz ardı ediliyor; Kılıçdaroğlu sonrası hesap parti içi güç dengesinden çok, sosyolojide kimin etkili olacağına bağlı... Bu açıdan da dikkat çeken tek isim var: Ekrem İmamoğlu.
Kılıçdaroğlu onu "Başkanlar siyasetle uğraşmasın" diye uyarsa da o kurultayda yine en çok tartışılan mesajı verdi; "Bizim genel başkanımızla ilgili zerre kadar sorgulayacağımız bir şey yok. Sadece etrafını iyi bir yönetimle toparlamamız gerekiyor."
Toparladı mı bilemem ama o kurultayı bir anlamda "o makamın sahibi var" mesajını yineleyerek değerlendirdi.
Şimdi gelelim kazananlardan daha çok dikkat çeken kaybedenlere.
İlk sırada genel başkan listesinde olmalarına rağmen kaybeden Ünal Çeviköz ve Aykut Erdoğdu var. Bu iki isim aynı zamanda biri dış politika, diğeri ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcıları.
Acaba, onların seçilmemesi CHP tabanının dış politika ve ekonomide izlediği siyasete bir tepki miydi?
Belki bu Çeviköz'ün ABD eksenli siyaseti için söylenebilir ama Erdoğdu'nun durumu biraz farklı. Onun kaybetmesini CHP'liler "omurgasız" siyasetine bağlıyor. Bunun son örneği olarak da çok eleştirdiği eski Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar'a, İBB Genel Sekreteri olduktan sonra "üstat" diyerek övmesi gösteriliyor. Herhalde tek ölçü bu değildir.
Kaybetmenin hazini mi olur diyenlere hatırlatalım, varmış... Bu konuda birinciliği, genel başkanın listesinde olan "Post Truth" siyasetin vazgeçilmezleri Sezgin Tanrıkulu ve Gürsel Tekin kimselere kaptırmadı.
Kurultayın en şanssızı ise hiç kuşkusuz eski İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat'tı. Parti Meclisi üyeliği uğruna il başkanlık yarışından çekilmesi bile işe yaramadı. Neden acaba?
Gelelim kurultayın sürpriz kazananına... Birçok kazanan var ama uzun yıllar sonra CHP'nin Elazığ milletvekili olan Gürsel Erol'un, hiçbir listede olmadığı halde 800'ün üzerinde oy alarak PM'ye seçilmesi gerçek anlamda bir başarı hikayesidir.
Hepinizin Kurban Bayramı'nı kutluyor, bayramın sağlık ve huzur getirmesini diliyorum.