Sorun sanki Selva Kılıçdaroğlu, Dilek İmamoğlu veya CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun yanlarına Kadir İnanır'ı da alıp bir tiyatro izlemeleriymiş gibi sunuluyor.
Hatta bununla da yetinilmiyor tiyatroya, sanata düşmanlıktan, "barış" ortamının engellenmesinden söz ediliyor.
Oysa gerçek böyle değil. Gerçek çok açık bir şekilde saklanıyor. Saklanan şey de, CHP'nin terör örgütü PKK'yla arasına mesafe koymayan HDP'yle gizli ittifakı. CHP bile bile bu gizli ittifakı, şimdi de bir tiyatro oyununun arkasına saklanarak yürütüyor. Bu, politika üretemeyen CHP'nin uzun bir süredir devreye soktuğu siyaset mühendisliğinin "tiyatro" ve "eşler" üzerinden yürütülmesidir.
Sorun da bu yaklaşımın, "şiddeti" hayatın içinden çıkarmaya değil, tam aksine meşrulaştırmaya hizmet etmesidir. İşin en tehlikeli yanı tam da burası...
Bu yüzden ortada bir "tiyatro" oyununu aşan ciddi bir sorun var. Yoksa kimin hangi oyuna kiminle gittiği, hangi siyasi mesajları verdiği kimseyi ilgilendirmez ve sadece haber olur.
Bu siyasi tavrı geçmişte sol siyaset hep yaptı. Hiçbir zaman şiddetle arasına mesafe koymadı. Şimdi aynı şeyi CHP ve bazı "sağ" partiler yapıyor ve ciddi bir körleşme söz konusu.
Bu öyle bir körleşme ki, PKK bombasıyla ablasını kaybeden bir solcunun isyanını bile en yakın dostları görmüyor. Geçen yılın ağustos ayında kaybettiğimiz sol görüşlü yazar Cüneyt Cebenoyan'ın yaşadıklarını bu köşede birkaç kez yazmıştım. Rahmetli Onat Kutlar'ın 1994 yılında yaşamını yitirdiği bombalı saldırıda ablasını kaybeden Cebenoyan, bugüne de ışık tutan ve solun suç ortaklığı diye nitelediği tavırla ilgili bakın neler yazmış:
"PKK'yla arasına mesafe koymayan siyaset ve kültür insanlarının bu cinayetlerin ağırlığını taşımasını isterdim. Benim mahallemin PKK'yı hoş görmesinin üzerimde çok ciddi psikolojik olumsuz etkileri var. Mahallenizde bir katil var ve o katil ablanızı öldürmüş, çevrede dolaşıyor. Onunla her gün karşılaşıyorsunuz ve mahalledeki herkes ona saygı gösteriyor. Tecavüzcünüzün ortalıkta dolaştığını ve saygı gördüğünü düşünün, kendinizi nasıl hissedersiniz?"
"Ben, PKK'nın bırakın demokratikleşmeye katkısı olduğunu, engellediğini düşünüyorum. Bugün ABD ile ve CIA ile bu kadar yakın ilişkileri varsa bunun geçmişi ne zamana kadar uzanıyor? (...) Türk solu kendini PKK'dan ayrıştırmadığı müddetçe bence kitleselleşme şansı yok."
"HDP'ye 3 kez oy verdim. Hem de 'Benden HDP'ye oy vermemi nasıl beklersiniz?' diye kendi mahalleme seslenen bir yazı yazdıktan sonra. Hiçbir zaman içim huzur bulmadı. Katliam bombacılarının cenazelerini sırtında taşıyan HDP'li yöneticilerin ihraç edilmediğini gördükten sonra da artık oy vermem."
Ne yazık ki o tiyatroya gidenler işin bu yanını hiç sorgulamadı. Selahattin Demirtaş'ın oyununu öne çıkardılar ama ne yaptığına hiç bakmadılar. Oysa Demirtaş sadece bir oyun yazarı değil, aynı zamanda şiddetin bir siyaset aracı olarak kullanıldığı bir coğrafyada o siyasete destek veren bir aktör. Hiçbir zaman da şiddete karşı açık bir tavır almadı. Dahası halkın sivil siyaset için verdiği yüzde 13 oyu heba edip hendek eylemlerini destekledi, 6-7 Ekim kanlı vandalizmine imza attı. DEAŞ veya PKK'nın her bombalı eyleminde devleti "katil" ilan ederken bir kez olsun PKK'yı kınamadı. Bazı siyasi yorumcular Demirtaş'ın bu suskunluğunu PKK tarafından öldürülebileceğine bağladı. Liderlik tam da buna meydan okumadır işte. Ama ne yazık ki Demirtaş, beyaz kefenini giyip önüne çıkan tarihi fırsatları değerlendiremedi. Şimdi hapislik üzerinden onu kahramanlaştırmak isteyenler var ama iş işten geçti.