Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yüzde 50 artı 1 sınırı getirmesi tek başına iktidar olamayanları bir hayli heveslendirdi.
Özellikle de AK Parti'den ayrılıp parti kuranları... İlk startı eski başbakanlardan Ahmet Davutoğlu verdi. Davutoğlu, Gelecek Partisi ile siyaset arenasında yerini aldı. Onu büyük ihtimalle yeni yılın ilk ayında Ali Babacan'ın kuracağı parti izleyecek.
Bu partiler, sayıları 70'i aşan tabela partilerinden mi olacak yoksa topluma yeni çözüm önerileri mi sunacak, göreceğiz.
Henüz erken olsa da yapılan araştırmalar bu iki partinin topluma iktidar umudu vermediğini gösteriyor. Kurulmalarının gerekçesi olarak da iki neden söyleniyor:
İlki, erken veya zamanında yapılacak ilk seçimde AK Parti'yi yüzde 50'nin altına çekmek.
İkincisi de bunu başardıklarında devreye giriyor; iktidarı kaybettiği için dağılacak AK Parti'den kaçanların sığınacakları adres olmak.
Sahici siyasetin bu tür mühendislik hesaplarıyla yapılmayacağının yakın tarihimizde onlarca örneği var. Ama siyasette en temel şey, bir siyasi yolculuğa çıkanlar, toplumda bir rüzgar estiremiyorsa işlerinin kolay olmadığıdır.
Bu ihtimali ne eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül- Babacan ikilisi yaratabildi ne de partisini kuran ve ilk manifestosunu açıklayan Davutoğlu.
Çünkü bu siyasi aktörlerin hiçbirinin güç ellerindeyken topluma yansıyan bir "itirazları" olmadı. Ve hiçbiri kendi "pozisyonunu" riske etmedi.
Ne düşündüklerini, hangi yanlışa itiraz ettiklerini güç ellerindeyken söylemelilerdi. Bu yüzden hiçbiri İngiltere'de girdiği ilk seçimi kazanan popülist Boris Johnson kadar bile olamadı.
Birçok siyasetçinin küçümsediği Johnson, Başbakan Terasa May tarafından 2016'da getirildiği Dışişleri Bakanlığı'ndan 2018 yılında Brexit nedeniyle istifa etmeyi göze alacak ve koltuğu bırakacaktı.
Bugün eğer İngiltere'de bir Jonhson rüzgarı esiyor ve açık ara farkla seçim kazanıyorsa bunun nedeni o koltukta otururken yaptığı itirazdır. Görüşlerine katılır veya katılmazsınız gerçek siyasetçi ancak böyle olunur.
Elbette her kişi parti kurabilir ve genel başkan olabilir ama çok azı gerçek siyasetçi ve lider olur.
Ermenilerin patrik seçimi Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da önemli bir seçim yapıldı ve Türkiye Ermenileri patriklerini seçti. Bu seçim önemliydi çünkü bu yılın mart ayında hayatını kaybeden Patrik Mesrop Mutafyan'ın 2008 yılında başlayan sağlık sorunu nedeniyle 12 yıldır patrik seçilemiyordu.
Seçime iki aday katıldı, Başpiskopos Aram Ateşyan ve Patrik Kaymakamı (Değebah) Sahak Maşalyan.
Halkın seçtiği 118 delegeden 102'sinin oyunu alan İstanbul Bayrampaşa doğumlu Şahin Maşalı yani Sahak Maşalyan Türkiye Ermenilerinin 85. Patriği oldu.
Burada ilginç olan, onca spekülasyona ve provokasyon girişimlerine rağmen, seçime Ermeni halkının yoğun ilgi göstermesiydi.
Yaklaşık 14 bin kişinin katıldığı ve uzun kuyrukların oluştuğu seçimde, başta HDP Milletvekili Garo Paylan olmak üzere her olayda Türkiye karşıtı olanlar da boş durmadı. Kimi müdahaleden söz etti, kimi de dava açacağını söyledi. Ama halk onların hiçbirini dinlemedi ve gidip oyunu kullandı.
Seçim sonrası Patrik Maşalyan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya teşekkür ettikten sonra şöyle dedi:
"Bugün hem İstanbul Ermenileri hem de dünya Ermenileri 12 sene sonra patrik seçtiklerinden dolayı mutlular ve geleceğe daha umutla bakıyorlar. Dünyanın şiddete savrulduğu bugünlerde barışın, hoşgörünün ve siyasal olgunluğun ülkemizde sergileniyor olması bizler için bir gurur kaynağıdır."