Günlerdir merakla beklenen Başkan Erdoğan'la ABD Başkanı Trump görüşmesi nihayet gerçekleşti. Önceki gün "pozitif" geçeceğine dair beklentimi yazmıştım. Öyle de oldu. Görüşme genel anlamıyla, "diyaloğun" sürmesi açısından olumlu geçti.
Bu sonuçta, Başkan Erdoğan'ın makul ve kararlı duruşu kadar, ABD Başkanı Trump'ın Pentagon'a rağmen kararlı duruşunun da etkisi büyük. Trump sadece iç siyasi kuşatma nedeniyle değil, büyük oranda kendi dış politika bakışının gereğini yerine getirdi.
Bu genel çerçevenin biraz ayrıntılarına girildiğinde, Türkiye'nin tezlerinin başta ABD olmak üzere dünya kamuoyuna duyurulması açısından belki de yakın tarihin en önemli görüşmesi olduğunu söyleyebiliriz. Yakın tarihin hiçbir döneminde Türkiye tezlerini Beyaz Saray'da hiç bu kadar açık ve net anlatmamıştı.
Bu görüşmeyi eleştirmek için olmadık gerekçeler uydurmaya kalkacak CHP'li aktörlere şimdiden hatırlatıyorum; Bunu yapmadan önce dönün, o çok meşhur Johnson Mektubu'ndan sonra İsmet Paşa'nın nasıl apar topar (17 Gün sonra) ABD'ye gittiğine ve nasıl karşılandığına bakın.
Merak edenler, 16 Şubat 2018 tarihli "İsmet Paşa Nasıl Yanıldı?" başlıklı yazımı www.sabah.com. tr adresinden okuyabilirler. Tekrar Beyaz Saray'daki fotoğrafa dönelim.
O fotoğrafın en önemli karesi hiç kuşkusuz Trump'ın Cumhuriyetçi senatörler sürpriziydi.
Bu Türkiye'nin tezlerini anlatmak açısından önemli bir fırsat sundu. Onlar sordu, Başkan Erdoğan, hem Türkiye'yle ABD arasındaki sorun alanlarını hem de FETÖ, PKK ve sözde Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili tezlerini medyanın önünde açık açık anlattı.
İlk etkili sonuç da sözde Ermeni soykırımı meselesinde Senatör Lindsey Graham'ın, "Senatörler tarihi yeniden yazmamalı" sözleriyle alınmış oldu.
ABD'li siyasi elitlerin ve medyanın son dönemde kullanıma soktukları en kritik konu ise PKK'nın Kürtlerin temsilcisi olarak sunulması ve Türkiye'nin Kürtlere karşı savaştığı iddialarının seslendirilmesiydi. Bu konuda soru cevap bölümünde bir gazetecinin "Neden Suriye'deki Kürtlerle müzakerede bulunmuyorsunuz Irak'taki gibi?" sorusu dikkat çekiciydi.
Buna Başkan Erdoğan'ın cevabı ise ders niteliğindeydi:
"Bizim Kürtlerle bir sorunumuz yok. Bizim sorunumuz terör örgütleriyle. Kim bunlar? YPG/PYD ki bunlar PKK'nın uzantılarıdır.
Nasıl ki Kuzey Irak'taki Kürt kardeşlerimizle bizim münasebetlerimiz gayet iyiyse Kuzey Suriye'deki Kürt kardeşlerimizle de bizim bir sorunumuz yok. Çok daha önemlisi, şu anda bilmeni isterim Parlamento'da benim partimin 50'yi aşkın Kürt milletvekili vardır." Kritik konulardan biri de Trump'ın muhatap aldığı, Türkiye'nin terörist gördüğü YPG'li Ferhat Abdi Şahin meselesiydi. Burada da Türkiye tezlerinin arkasında durdu, hatta Başkan Erdoğan, söz konusu kişinin PKK'yla ilişkisini ve teröristliğini CIA belgeleriyle gündeme getirdi. FETÖ konusunda da mesajı çok netti.
Çok merak edilen hatta birilerinin kriz çıkmasını beklediği S-400 ve F-35 meselesi ise biraz zamana bırakıldı. Çünkü bir günde buraya gelinmediği gibi bir günde de çözülemeyeceğini iki taraf da biliyor. Ekonomi de biraz bununla ilgili. Zaman ne gösterir göreceğiz.
Aslında bu konularda Türkiye'nin ne kadar haklı olduğunu Trump bizim muhalefetten daha iyi biliyor.
Bu tablodan CHP'nin başını çektiği muhalefete bir şey çıkar mı derseniz, çıkmaz ama boş durmayacaklarını da biliyoruz. En kötü ihtimalle mektup meselesine takılacaklar.
Günlerce "İade etmedi, takdim etti" tartışmasına tanık olabiliriz.
Okuyacaklarını sanmıyorum ama yine de onlara İsmet Paşa'nın Johnson Mektubu'na cevabını okumalarını öneririm.