Önceki gün Diyarbakır'da dağa kaçırılan çocukları için oturma eylemi yapan anaların, sadece çocuklarını değil, şiddetin esir aldığı sivil siyaseti de kurtarabileceğini yazdım.
Bu önemli çünkü bütün dünyada küçük yaştaki çocukları şiddetin ve terörün parçası haline getirmek insanlık suçu olarak kabul ediliyor ve lanetleniyor.
Ancak ne yazık ki Türkiye'de bunu lanetlemek pek öyle kolay değil.
Bunun bir nedeni geçmişte eski ceberut devletin hatalarıysa bir diğer nedeni de solun "içindeki devrim özlemi" nedeniyle susması, CHP ve çevresinin de "AK Parti düşmanlığı" siyasetinden beslenmesidir.
Yıllardır PKK'nın küçük çocukları dağa kaçırdığı, HDP'nin de buna aracılık hatta teşvik ettiği biliniyor ama sırf bu AK Parti'ye yarayacak kaygısıyla bu çevreler bir insanlık suçuna göz yumuyor. Bu dehşet verici bir şey...
Bu yüzden Diyarbakır'daki Kürt anaların direnişine karşı CHP ve sol kesim ilgisiz... Bu yüzden o çok "duyarlı" sanatçılarımız suskun. Sesini çıkartan bir iki sanatçının da nasıl linç edildiğini gördük.
Aynı şey, ağaç hassasiyeti ve ormanların yakılması meselesinde de yaşanıyor.
Terörle onlarca insanı katleden bir hareket, inanılmaz ama ölmeyip sağ kalanlara şunu öneriyor: "demokratik ekolojik toplum modeli." Bunu da yıllar önce Öcalan, yeni bir şeymiş gibi devreye soktu ama fikrin asıl sahibi Amerikalı anarşist çevreci ekoloji kuramcısı Murray Bookchin...
Bookchin mevcut bütün siyasi sistemleri suçlayarak şu satırların altını çiziyor:
"Sınıflı hiyerarşik özellikteki modern yönetsel uygulamalar (reel sosyalizmi, kapitalizmi, liberalizm, merkeziyetçi cumhuriyetler, temsili demokrasiler dahil) doğayı da insanı da tahrip eden anlayışlardır. İnsanı merkeze alan ve doğayı dışlayan bu türden tüm yönetimler doğaya saygı duymadıkları gibi insana da saygı duymazlar." İnanılır gibi değil ama PKK bunu savunuyor. Bir yandan çoluk çocuk demeden katliam yapıyor öte yandan programına doğa ve insana saygılı;
"demokratik ekolojik toplum modeli" getireceğini koyuyor. Bir kısım insan da buna inanıyor.
En başta da HDP... Siyasi kolu olarak HDP'nin programında da "demokratik ekolojik toplum" talebi var ve bunu gerçekleştirmek için Ekolojiden Sorumlu Eş Başkan Yardımcısı bile konulmuş.
Bu eş başkan yardımcısının ne yaptığının örneğini en son Çanakkale Kirazlı'daki altınla ilgili ağaç kesilmesi meselesinde gördük.
HDP'nin Ekolojiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Murat Çepni, yazılı açıklamasında aynen şöyle diyordu:
"Kaz Dağları hepimizin, bütün canlıların, gelecek kuşakların. Kaz Dağları'nda 5 Ağustos'ta gerçekleştirilecek büyük buluşmaya bütün halkımızı katılmaya, destek vermeye çağırıyoruz." Etkileyici değil mi?
Metinde "bütün canlılar" ve "gelecek kuşaklar" için halkımızı çevreyi korumaya çağırıyor. Daha ne olsun.
Ama ne yazık ki aynı HDP'li ekolojik eş başkan Murat Çepni, PKK'nın "ormanları yaktık" açıklaması karşısında suskun.
Oysa Çepni, aynı zamanda HDP'nin İzmir milletvekili ve PKK, İzmir'in de içinde olduğu Ege ve Akdeniz'de tam 22 ormanı yakarak, binlerce canlıyı yok etti, gelecek kuşakların emanetini küle çevirdi.
Peki ne oldu HDP'nin ekolojik siyasetine?
Gerçekte böyle bir siyaset yok zaten... Bu yüzden HDP'nin tavrı şaşırtıcı değil.
Asıl şaşırtıcı ve vahim olanı, hem Diyarbakırlı Kürt analar hem de PKK'nın yaktığı ormanlar konusunda, "çevre hassasiyeti yüksek" sanatçıların, akademisyenlerin, siyasi parti olarak da CHP ve İP'in utanç verici suskunluğu.