Türkiye, dikkatini İdlib'e, Fırat'ın doğusuna ve Akdeniz'e yöneltirken birileri de harıl harıl bazı generallerin istifasını öne çıkartıyor. Bu istifaları kimileri İdlib'de Türkiye'nin izlediği siyasete, kimileri liyakate bağlarken, kimileri de ağızlarındaki baklayı çıkartarak asıl dertleri olan "TSK'da yaşanan sessiz ama etkili reforma" bağlıyor ve onu eleştiriyor.
Oysa görünen şu: YAŞ toplantısı sonrası yaşanan birkaç istifa kişisel olmanın ötesine geçmiyor. Arka planında farklı gerekçeler de olsa, önemli olan Türkiye'nin, son 100 yılına damgasını vuran siyasetordu ilişkisinde geldiği "normalleşme" noktasıdır.
Bu hiç kolay olmadı, onlarca darbe ve müdahaleden sonra Türkiye'nin bu noktaya gelmesi deyim yerindeyse "sessiz devrim"di. Bunda kuşkusuz bir milat olan 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin etkisi var ancak daha önemlisi değişimi hayata geçirecek olan sivil iradenin varlığı.
Sivil irade, darbe üreten eğitim anlayışından, ordu içi atamalara kadar birçok şeyi değiştirerek kısa sürede sivil siyasetin etkin olduğu yeni bir kurumsal yapı oluşturdu.
Bu yüzden bugün ne eskisi gibi genelkurmay başkanı çıkıp her konuda konuşuyor, ne de zinde kuvvetlere methiyeler diziliyor.
Bu Türkiye'nin küresel çağdaki yürüyüşü açısından tarihi bir adım.
Ama ne yazık ki, bu tarihi adımı ne AB'nin demokrasi havarileri, ne de içeride "darbe karşıtı" olduklarını söyleyen sol, sosyal demokrat kesimler görüyor.
Birkaç gün önce Cumhuriyet gazetesinde emekli Kurmay Albay Murat Tulga, Türkiye'deki bu değişimle, İspanya'da askeri vesayete karşı 1980 sonrası verilen mücadeleyi kıyaslayan "Ölümcül dönüşüm" başlıklı bir yazı yazdı. Başlık bile sürece negatif yaklaştığının işareti.
Önce övgüler dizdiği İspanya örneğinde atılan birkaç adımı sıralıyor:
"İspanya daha önceki asker kökenli Savunma Bakanı geleneğine son verdi. Sosyalist hükümet döneminde bir sivil atandı.
- Ordu harcamaları, silah alım satımları, ordu mensuplarının tayinleri, kariyerleri üzerindeki tek karar mercii bakan oldu. Terfiler ve tayinler kontrol altına alındı.
- Jandarma Komutanlığı ilk kez genel müdür seviyesinde bir sivile bağlandı.
- Bir yandan ordu içerisindeki general ve yüksek düzeyli ordu mensuplarının sayısı azaltılırken bir yandan ordunun modernizasyonu sağlandı.
Sonra, Türkiye'de de benzer şeylerin yapıldığını kabul ediyor ama eski yaklaşımdan kendini kurtaramıyor ve şöyle diyor:
"Ülkemizde son bir Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) yaşandı ve bu YAŞ yorumlanmaya çalışılıyor. YAŞ'ın özeti Anıtkabir'de çekilen fotoğrafta saklıydı aslında. Cumhurbaşkanı en önde, siviller onun arkasında ve askerler arkaya atılmış, görünmüyorlar bile. Genelkurmay Başkanı görünmek için yandan kafasını çıkarmış."
Eee... Sorun ne? İspanya'da olanlar bundan farklı mı? Farklı olmadığını biliyor ki, bir adım sonra hakkı teslim ediyor:
"TSK'ye İspanya'da olanlar oluyor aslında adım adım. AKP de aynı temel yol haritası üzerinden gidiyor, sivillerin askeri güç karşısında otoritesinin somutlaştırılması ve TSK'nin yapısının değiştirilmesi. Fakat uygulanan metodun ana fikri farklı."
Tulga'ya göre Türkiye, TSK'daki değişimi askerleri "ikna" ederek yapmalıydı. Eski bir asker, bu eleştiriyle yetiniyorsa bu iş başarılmış demek. Ayrıca şunu da hatırlatmakta yarar var; hiçbir kurum veya kişi elindeki gücü "ikna" yoluyla devretmiyor, etmez de.
Görmek isteyenlere, Türkiye normalleşiyor ve sorunlara rağmen siyaset de ordu da olması gereken yere doğru gidiyor. Bunun ne anlama geldiğini daha çok tartışmalıyız.