Dünya yeni bir küresel gerilimin eşiğinde... ABD, Türkiye'nin de içinde yer aldığı Akdeniz-Ortadoğu hattında bu gerilimi derinleştiren bir siyaset izliyor.
İşin bir ucunda İran, öteki ucunda Çin var sayılıyor. Oysa bölgeye yapılan yığınağa, Suriye'de somut adım atılmamasına ve Akdeniz'deki hareketlenmeye bakılarsa hedefte asıl Türkiye var. İşin görünen bahanesi de S-400 tercihi.
Konu sadece Türkiye-ABD ilişkileri açısından değil, ABD-Rusya ilişkileri açısından da kritik ve sıcak gündemin en önemli maddesi. Bu yüzden de birkaç gün önce, ana muhalefet partisi CHP'nin bu konuda ve Akdeniz'deki küresel kuşatmayla ilgili ne düşündüğünü sordum. Çünkü kimse bir yandan Suriye'deki operasyonlarına karşı çıkan, diğer yandan Esad ve İsrail'e selam gönderen, ABD'nin açık kuşatmalarına karşı tavır alamayan CHP'nin yeni küresel sistemde nasıl bir dış politika izlediğini bilmiyor.
Nihayet CHP Genel Başkan Yardımcı Ünal Çeviköz konuyla ilgili bir şeyler söyledi. Çeviköz, "ABD ile olan ilişkilerde belki de tarihin en kritik döneminden geçildiğini" kabul ederek şöyle diyordu:
"Türkiye, S-400 satın alma kararını NATO boyutuyla (NATO, ABD'den farklı bir şey mi?) görmesi gerektiğini anlarsa bu ikilemden çıkmak daha kolay olacaktır. Sayın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ABD ile kurulmasını önerdiği askeri komisyonun NATO ile Türkiye arasında kurulması daha uygun olacaktır. Bu komisyon çalışmalarını bitirene kadar S-400'lerin konuşlandırılmasının ertelenmesini öneriyoruz."
İşin komisyon kısmı zaten hükümetin önerisi ve "diplomatik müzakere süreci" devam ediyor.
Peki, araya giren CHP ne diyor?
Çok net biçimde ABD'nin elini güçlendiren "S-400'leri erteleyin" önerisi getiriyor. Bir anlamda işi "komisyona" havale ederek S-400'lerin alınması engellenmek isteniyor. Bu da AK Partililere göre "Türkiye'nin güvenirliğini zedeleyen" bir çıkış. Bu gerçeği Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu açıkça söylemişti: "S-400'e ilişkin bir erteleme veya durdurma söz konusu değil. Bitmiş bir anlaşma, ertelemeyi neden konuşalım?"
Hatta Çavuşoğlu ABD'nin "iyi niyetini" sorgulayan şu tespiti de yapmıştı:
"Biz böyle bir çalışma grubu olacaksa ön şartsız başlatmak isteriz. Bu konuda yapıcı bir teklifte bulunduk. ABD yapıcı ve iyi niyetliyse teklifimizi kabul eder"
CHP'li Çeviköz, aynı belirsiz siyasi tutumu Akdeniz meselesinde de gösterdi. Hatta Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de sanki "diplomasi ve uzlaşma" yolunu kapatan ülke olduğu algısı yaratarak şöyle dedi:
"Türkiye aleyhine olan mevcut durumun değişmesi için Türkiye'nin Şam, Tel Aviv ve Kahire'deki büyükelçileri tekrar göreve gönderilmelidir."
Şu soruyu sormadan edemiyorum; Doğu Akdeniz'de İsrail-Mısır ve Suudi eksenli kumpas kime karşı oluştu? ABD o bölgede nasıl bir hesap peşinde?
CHP'nin kurumsal olarak bölgede dönen siyasi hesapları görmezlikten gelen yaklaşımı karşısında rahmetli Uğur Mumcu'nun şu tespitini aktarmakla yetinelim:
"Türkiye'de solcu düşünce ve eylemin gündeminde emperyalizme karşı savaş yer almaktadır. Temelinde, 'milli mücadele ruhu' yatan bir devletin, emperyalizme karşı savaşı bir devlet felsefesi yapması gerekirken, tersine, emperyalizme karşı olmak, suçların en büyüğü sayılmaktadır."
Başkan Erdoğan, emperyalizme karşı açık tavır alırken geçmişte antiemperyalist çizgide olduğunu söyleyen CHP ve sol kesimin suskunluğu ve yuvarlak şeyler söylememeleri manidar değil mi?