Yeni Zelanda'da iki camide 49 Müslüman'ın katledilmesi sıradan bir terör olayı değil. Bu Batı'da son yıllarda yükselen İslamofobinin, ırkçılığın ve İslam'la eş tutulan Türk düşmanlığının bir uzantısı. Batı ektiğini biçiyor. Batı'nın, merkez siyaseti bile ırkçı-faşist bir kuşatma altında. Beslendiği nokta ise tarihsel hafızaları...
Bugün o hafıza emperyalist kuşatmanın fikri altyapısını oluşturuyor. Sadece İslam'a Türk'e değil, insanlığa düşman yeni bir tehlike bu. Afganistan'dan Irak'a, Libya'dan Suriye'ye, Arakan'dan Yeni Zelanda'ya yaşanan tüm terör dehşetinin arkasında bu kirli akıl var. Bu kirli akıl her istediği yerde teröre zemin bulabiliyor, Yeni Zelanda'da bile...
Çünkü 500 yıl önceki Ayasofya'yı unutmayan o zihniyet, 90'larda güncellenerek yeni düşmanın adını koydu; İslam... O dalga, büyüdü büyüdü bugünlere geldi. Ve AB ülkelerinde İslamofobi Türkofobi'yle bütünleşerek kendi canavarlarını yarattı.
Daha vahimi, bu canavarlar, merkez siyasetçisinden aydınına birçok kesimden aleni destek gördü.
Yeni Zelanda'da Müslümanları katleden terörist Brenton Tarrant, durup dururken manifestosunda Türkiye'den, Ayasofya'nın tekrar alınacağından, Başkan Erdoğan'dan söz etmiyor. O işin tarihsel bir arka planı var. Bırakın sağcısını, ırkçısını, solcusu bile 500 yıl önceki Ayasofya'yı unutmamış... İçimizde bile "Zulüm 1453'te başladı" diyerek Gezi'nin utanç belgesi olarak tarihe geçen uzantıları da var ve hala etkililer.
O uzantılar sadece geçmişi değil, bugünü bile görmüyor. Sadece 2011'den bu yana iç içe geçen tarihsel ve güncel saldırılara bakın. Almanya'dan İspanya'ya, İsveç'ten Kanada'ya yayınlanan onlarca televizyon, gazete, dergi ve internet sitesinde hiçbir ülke lideri Başkan Erdoğan kadar manşetlere taşınmadı. Bir İtalyan gazetesi, "Selahattin Eyyubi durduruldu" manşeti bile attı. Bir merkezden düğmeye basılmış gibi farklı ülkelerde aynı aleyhte yazılar çıktı. Dahası var; aynı zaman diliminde FETÖ'den PKK'ya, DEAŞ'tan DHKP-C'ye bütün terör odakları topyekun saldırıya geçti. 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi bunların en kanlısıydı.
Bunlar küresel emperyalizm saldırıları değil de nedir? Beka meselesi tam da bu işte.
Terörist Tarrant, bu kirli zeminin ürünü ve sıradan biri değil. O bugün karşı karşıya kaldığımız küresel kuşatmanın bir parçası. Bugünlerde sadece o değil, başka aktörler de hareketlendi. Ortada Türkiye'ye yönelik derin bir operasyon hazırlığı olduğu çok açık.
Ortak noktaları da Başkan Erdoğan ve Ayasofya... Bilinçli bir tercih ve tesadüf değil.
Önce eli kanlı İsrail Başbakanı Netanyahu çıkıp Başkan Erdoğan'a "diktatör" dedi. Oğlu da Ayasofya'yla başlayıp Türkiye'ye hakaretle bitirdi. Ne hikmetse aynı zaman diliminde Avrupa Parlamentosu da Türkiye Raporu'nda Ayasofya'nın cami yapılmamasını istedi.
Terörist Tarrant, bir anlamda onların söylediklerini özetledi:
"Konstantinopolis'e gelir, şehirdeki tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinopolis tekrar Hıristiyan şehri olacak!"
Batı'dan yükselen bu tür açıklamaları çoğaltmak mümkün. Böyle bir zeminden doğal olarak terörist Tarrant'lar çıkar, daha da çıkacak. Ama dünyada ve Batı'da sadece böyle kirli akıllar yok. Onların karşısında adalet ve merhamet arayan devasa bir insanlık var. Yeni Zelanda'da yaralı Müslümanlara yardım ederken, boğazı düğümlenen kadınlar var. Ve adalet ve merhametin tarihsel limanı bir Türkiye var. Yine de dikkatli olmak gerekiyor çünkü tehlike büyük.