İstanbul seçimleri Türkiye için ne anlama geliyorsa, Fatih seçimleri de İstanbul için o anlama geliyor. Fatih'i kazanan İstanbul'u da kazanır. Çünkü Fatih İstanbul'un kalbi... O kalbi kazanmadan İstanbul kazanılsa da anlamı olmaz. Ve o kalp iyi çalışır, iyi yönetilirse, bu bütün İstanbul'a hatta Türkiye'ye iyi gelir. Bunu o meşhur; "Bütün yollar Roma'ya çıkar" sözü de doğruluyor.
O Roma, aslında İstanbul'dur, bugünkü tarihi yarımada dediğimiz Fatih'tir.
Her yerel seçimde Fatih'e kimlerin belediye başkan adayı gösterildiğini ve kimin seçildiğini dikkatle izledim şimdi de izliyorum. Bir siyasi parti Fatih'e özel önem vermiyor ve ciddiye almıyorsa, işi zor demektir. AK Parti bu konuda iddialı ve bu kez de önemli bir ismi Fatih'ten aday gösterdi; TOKİ Başkanı Ergün Turan...
Ama Turan'ı Fatih'le buluşturan sadece TOKİ Başkanı olması değil, daha önemlisi uzun süre İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nde grup başkan vekilliği ve imar komisyon başkanlığı yapması. Hem genel İstanbul'u hem de İstanbul'un kalbi tarihi yarımadayı iyi biliyor.
Fatih Zeyrek'te kütüphaneye dönüştürülen tarihi mekanda buluştuğumuzda söze; "Belediyecilikte yeni bir sıçramaya, yeni bir evreye ihtiyacımız var" diye başlıyor ve devam ediyor:
"İhtiyacımız var çünkü son 15 yılda şehirlerimizin altyapısında çok önemli işler yapıldı ama Cumhurbaşkanımızın dediği gibi hatalar da oldu. Ama aynı zamanda tecrübe de edindik. Şimdi şehirlerimizi estetik ve sanatla buluşturarak yaşanabilir kılma dönemindeyiz. Bunu başarmamız lazım."
Fatih'e de bu gözle baktığını söyleyen Turan, önce bir hakkı teslim ediyor:
"Fatih'te sahaya indiğimizde şu gerçeği gördük, şu ana kadar iyi belediyecilik hizmeti yapılmış. Ama hâlâ yapılması gereken çok şey var."
Otopark, yeşil alan, deprem açısından riskli yapı stoklarının yenilenmesi, sur çevresinin çöküntü alanı olmaktan çıkartılması... Bütün bunlar biliniyor ancak Fatih'te tarihi alanlarla ilgili çok temel bir tehlike var. AK Parti Belediye Başkan Adayı Ergün Turan, işte o tehlikeye dikkat çekiyor:
"Fatih'te nüfus azalıyor. Dolaşan insanlar değil, yerleşik insanlar başka yerlere gidiyor. Semtlerini çok sevmelerine rağmen gidiyor. Niye gidiyor? Çünkü kadın ve gençlerin ulaşacağı sosyal ve kültür alanları yetersiz. Bir de ilginç biçimde değişen sosyal doku tehlikesi var."
Bir anlamda tarihi yarımadanın "insansızlaştırılması"ndan ve oraya ilk gelen "mültecilerin" oluşturduğu riskten söz ediyor.
Sonra da şöyle diyor: "Tarihi yarımadanın gelecek 20-50 yılda karşılaşacağı en büyük sorun insansızlaşmadır. Hiçbir şehir, tarihi merkezlerini emanetçilere bırakmaz. Türkiye'nin en değerli tarihi merkezine 5 dakika yürüme mesafede Türkiye'ye ilk gelen göçmenlerin kaldığı 20 odalı evler var. Bunu değiştiremezsek hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Burası ur gibiyse buranın tamamı çöküntü alanı olmuş demektir. Temizlemenin iki yolu var, ya tamamını yıkıp dağıtacaksınız bu çok zor, bunu kimse yapamaz. İkinci yol ise, damla metodu. Devlet bir yeri güzelleştirir o yer diğer bölgeleri tetikler. Biz de bunu yapacağız."
Fatih'i turizm ve yaşamın merkezi yapmayı hedefleyen Turan, şu kıyaslamayı da yapıyor:
"Fatih'i, daha çok müze kent Venedik'e değil, yaşamın dinamik olduğu Floransa'ya benzetiyorum. İnsanlara cazip gelen, tarihle yaşamın iç içe geçmesi. Biz bunu sağlayabilirsek, Floransa'yı da aşarız. Çok kültürlü İstanbul buna çok uygun. Kimse Arabistan'a gidip gezmek istemez. Ama İstanbul'a her milletten insan gelip rahatlıkla gezebilir."