Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Dünya 8’incisi olmak

Her seçimde olduğu gibi bu seçimlerin kaderi de ekonominin gidişatına bağlı.
Bütün hesaplar ekonomi üzerinden yürütülüyor. Tek belirleyici olduğunu sanmıyorum ama önemli olduğu çok açık. Bugünlerde "Ekonomi kötü giderse muhalefet, iyi giderse iktidar kazanacak" yaklaşımı da bu nedenle ön planda.
Ekonomide, dış kuşatmanın da etkisiyle derin bir sıkışma yaşanıyor.
Ama en temel sorun, ithalat ihracat arasındaki farkın kapanmaması.
Bu kapanmadığı sürece de Türkiye'nin kriz sarmalından çıkması kolay değil. İktidar bunun için bütün zorluklara rağmen, önemli adımlar atarken, muhalefet ve çevresi de negatif bir yaklaşımla "Battık batıyoruz" siyaseti izliyor. Öyle ki, kış ortasında bile "domates-biber-patlıcan" fiyatları patlatılarak siyasi gündem oluşturuluyor.
Doğrusu ekonominin ciddi sorunları olduğu çok açık ama muhalefetin dediği kadar da "Öldük, bittik" noktasında değiliz. Bunu görmek için turizm, tekstil ya da otomotivden ziyade, dünyada rekabetin kıran kırana yaşandığı, önemi giderek artan ve son dönemde ABD'nin ciddi kısıtlamalar getirdiği "Çelik Sanayii"ne bakmak yeterli.
Bu konuda Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, Tosyalı Holding'in patronu Fuat Tosyalı'nın İnsan Dergisi'nde çıkan yazısında önemli veriler ve uyarılar var.
Önce şu tespit yapıyor:
"İthalata bağımlılığı yüksek olan ekonomik yapı, sürdürülebilir değildir. Bu sebeple sanayimizin ihtiyacı olan yatırım ve ara malı ihtiyacının daha büyük bir kısmını yerli kaynaklardan temin etmek durumundayız." Sonra da çelik sektörüyle ilgili şu rakamları veriyor: "Sektörümüz, 2017'de 51.5 ton üretim kapasitesi ve 37.5 milyon ton ham çelik üretimiyle dünyanın 8'inci çelik üreticisi konumundadır." Yaşanan tüm zorluklara, bazı sektörlerde yüzde 50'lere varan daralmaya, hatta belirli ürün gruplarında dampingli fiyatlarla yapılan ithalata rağmen Türkiye'nin çelik ihracatı dikkat çekici. Türkiye bu ihracatıyla Fransa, İtalya ve Brezilya gibi ülkeleri geride bıraktı.
Çeliğin, Türkiye'nin toplam ihraca içindeki payı da 13.4 milyar dolarla üçüncü sırada.
Peki ithalat ne kadar? Aynı dönemde 10.7 milyar dolar karşılığı 14.9 milyon ton da çelik ithalatı yapılmış. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise yüzde 126.3.
Bu arada son bir yılda ihracatın yüzde 8, ithalatın ise ancak yüzde 5 azaldığını görüyoruz.
İşte bu noktada çok klasik bir soru çıkıyor karşımıza; Neden yerli üretime gereken ilgi gösterilmiyor?
Bu konuda Tosyalı dertli ve şöyle diyor:
"Öncelikle kamu alımlarına yönelik yatırımlarda kullanılacak girdilerin yurt içinden tedarik edilmesini gerekli görüyoruz." Peki tedarik ediliyor mu? Tosyalı, bu konuda Akkuyu nükleer santrali ve Çanakkale Köprüsü gibi iki önemli örnek veriyor. İki yatırımda da yerli değil ithal çelik kullanılması ihtimaline dikkat çekiyor:
"Akkuyu nükleer santralinde kullanılacak inşaat demirlerinin Rusya'dan ithal edilmesi yönündeki girişimleri üzüntü ile karşılıyoruz. Aynı şey Çanakkale Köprüsü için de geçerli.
Türkiye'deki projelerde Türk çeliğinin kullanılmasını mümkün kılacak tedbirlerin alınması 'Yerli ve Milli" politikanın temelidir." Gördüğünüz gibi tek sorun muhalefetin "kara bir Türkiye tablosu" çizmesi değil, yerli yatırımcının önünü açmayan bürokrasinin hâlâ etkili olması çok daha önemli bir sorun...
Bu devreden çıktığında önündeki engelleri kalkan, Ar-Ge yatırımına ağırlık veren çelik sektörü, katma değeri yüksek ürün üreterek ülkeye çok daha fazla katkı verebilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA