Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Bunlar “meczup” mu operasyon mu?

Son günlerde birbiri ardına meydana gelen olaylara sadece "meczup" vakaları deyip geçemeyiz. Yine çok iyi bildiğimiz, geçmişte onlarca örneğini yaşadığımız kirli bir tuzakla karşı karşıyayız. 70'lerde sağsol ayrımı, 90'larda Türk-Kürt, Alevi-Sünni veya laik-anti laik ayrımı üzerinden onlarca operasyon çekildi bu topraklarda.
Tam istedikleri gibi olmasa da başaramadıklarını kimse söyleyemez. Her on yılda bir darbelerle istediklerini elde ettikleri gibi geride her zaman kullanabilecekleri ve bizim de hâlâ üstesinden gelemediğimiz "toplumsal kutuplaşma" gibi bir de belalı bir aparat bıraktılar.
Şimdi yeniden o aparat devreye sokulmak isteniyor. İçeriden bunun üzerine atlayacak bir grup meczup solcu veya Kemalistle, bir grup muhafazakâr-dindar kılıklı kişi bulmak da hiç zor değil. Biri Atatürk büstüne baltayla saldırırken, diğeri Atatürk'ü ilahlaştırıp intikam yemini ediyor. Birinin kara cahil, diğerinin "entelektüel" veya siyasetçi olması fark etmiyor. Hepsi de "uyuyan hücre" misali aynı zamanda aynı yöntemle harekete geçip görevini yapıyor.
Başkan Erdoğan'ın dediği gibi "başaramayacaklar" ama hafife de almamak gerekiyor. Gazeteci Kaşıkçı cinayeti de dahil son dönemde yaşanan bütün olaylar küresel kuşatmanın parçası gibi, tesadüf değil. 24 Haziran sonrası Ankara'da Türkiye'nin karanlık geçmişine tanıklık eden biriyle konuştuğumda satır arası şöyle bir tespit yapmıştı: "Seçimler bitti ama operasyonlar bitmedi, bitmeyecek de.
Ankara'da devletin derinliklerinde garip şeyler oluyor. FETÖ görünürde geriletilse bile onun da arkasında olan istihbarat örgütlerinin içimizdeki uzantıları boş durmayacak. Bir süre sonra uyuyan hücreler farklı kılıklarda karşımıza çıkacak." Komplo teorisi gibi gelse de dedikleri gerçekleşti... Son tartışmalar ve garip çıkışlar bunu gösteriyor. Bu tartışmaların 70'lerdeki sağ-sol veya 28 Şubat'taki laik-antilaik tartışmalarından bir farkı yok. O dönemlerin bedelini acılar, ölümler ve birbirine izleyen 12 Eylül faşizmi'vari darbelerle ödedik. Ama ne yazık ki hâlâ siyasiler dahil akıllanmayanlar var. Hadi son dönemde FETÖ'nün 17-25 Aralık darbesi, TIR operasyonları AK Parti'ye karşıydı, sesiniz çıkmadı.
Peki 15 Temmuz'daki o destansı direnişi neden sahiplenmediniz? Kutuplaşmadan gerçekten şikâyet edenler bunu yapamazdı.
Bugün yaşanan gerginliklerin bunun bir devamı olduğunu düşünüyorum. Bu konuda özellikle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu kötü bir sınav verdi. Çünkü Kılıçdaroğlu, böylesi açık küresel bir işgal girişimini bile "kontrollü darbe" diyerek kutuplaşmanın aracı haline getirdi. Bu siyasi zeminden Öztürk Yılmaz da Mine Kırıkkanat da çıkar, kara çarşaflı meczup da...

***


"Solun yobazları"

Karanlık ve garip olayların arka arkaya gelişiyle, medyada ve sosyal medyada yoğunlaşan linç girişimleri arasında da yakın ilişki var. Bu ilişki, Türkiye'nin kutuplaştırıldığından şikâyet ediyor gibi görünenlerin aslında bizzat kutuplaştırıcı olduklarını gösteriyor. Bu gerçeği en çarpıcı biçimde Sabah'ın Günaydın ekinde müthiş işlere imza atan genç gazeteci Tuba Kalçık'ın röportajlarında görüyoruz. Kiminle konuşsa, olay oluyor ve akıl almaz bir kara kampanya başlıyor.
En son sanatçı Erdal Beşikçioğlu ile yaptığı röportaj da aynı kaderi paylaştı ve bir anda Beşikçioğlu, sol-Kemalist çevrelerin linç kampanyasına uğradı. Neymiş, Beşikçioğlu;
"Devletim bu vatan için öl dese ölürdük.
Hepimiz aynı gemideyiz başka Türkiye yok" demiş... Bir de tabii şunu söylemiş:
"Bankada paramı dolarda değil, Türk lirasında tutuyorum." Onlara en iyi cevabı yine Kalçık verdi; "Solun yobazları..."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA