Yazıya küçük bir siyasi haberle başlayalım.
Tarih 1 Nisan 2017; o gün bazı internet sitelerinde şu küçük haber yer aldı: "Eski MİT mensubu, CIA'ya çalışmış ve şu anda da FETÖ'den tutuklu bulunan Enver Altaylı'nın yeğeni Satuk Buğra Kavuncu İyi Parti'nin (İP) Genel İdare Kurulu üyeliğine seçildi." Haber küçüktü ama taşıdığı siyasi anlamı ve arka planı gerçekten inanılmazdı.
Çünkü haberde adı geçen Enver Altaylı önemli bir isimdi ve gecen yıl FETÖ'den tutuklanmıştı. Onun MİTCIA ile ilişkisi, CIA'nın önemli isimlerinden Ruzi Nazar'ın "oğlum" diyecek kadar yakını olması, Almanya'dan Türki cumhuriyetlere uzanan derin ve karanlık geçmişi soru işaretleriyle doluydu. 60'lara uzanan FETÖ ile ilişkisini de 26 Ağustos 2017'de bu köşede yazmıştım.
O geçmişe sahip Altaylı'nın yeğeni Kavuncu, kurulduğu günden bu yana FETÖ ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle suçlanan İP'in tepe yöneticilerinden biri olması şaşırtıcı ve ilginçti. Kavuncu, siyaset dünyasının yakından tanıdığı Türk Ocakları'nın önemli isimlerinden eski BBP Milletvekili Orhan Kavuncu'nun da oğlu.
Buraya kadar "Eee... ne var bunda?" diyebilirsiniz? Ama demeyin ve biraz bekleyin.
Başta da söylediğimiz gibi bu işin asıl önemli yanı arka planı... Arka planda inanılmaz girift ve karanlık bir ilişkiler ağı var. Şuradan başlayalım. Genç işadamı Kavuncu'nun, Almanya'nın önemli firmalarından BASF'ın Türkiye müdürlüğünü yaparken istifa edip siyasete girmesiyle gündeme gelen öyküsü hayli ilginçti... Bu öyküyü Gazeteci Celal Eren Çelik, Twitter'da uzun uzun yazdı. O yazıları biraz kısaltarak aktaralım:
Kavuncu daha öğrenciyken 1997'de Orta Asya Türki Cumhuriyetleri'nden Türk işadamları ve girişimciler için yatırım yapılacak en cazip ülkelerden biri olan Kazakistan'a gider. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü'nden mezun olmasına daha 2 yıl varken burada "yapı kimyasalları" üreten ve satışını gerçekleştirin etkili bir girişimci olur.
Ama o kadarla yetinmez, Kavuncu soyadının getirdiği ilişkiler ağıyla son derece başarılı hamleler yapar ve 9 yıl sonra Alman kimya ve boya devi BASF'a hem de önemli bir yönetici olarak transfer olur. 2016'da ise BASF Türk Kimya Sanayi ve Ticaret Ltd.
Şti. CEO'su görevine gelir ve 'zirveye' ulaşır.
Buraya bir nokta koyalım ve bir anekdot anlatalım. Temmuz 2009'da Fettah Tamince'nin Kazakistan'ın başkenti Astana'da yaptırdığı stadın açılışına katılmıştım.
Orada, o tarihte İstanbul Eyüp Belediye Başkanı olan İsmail Kavuncu'nun etkili bir işadamı olduğunu öğrenince şaşırmıştım.
Kavuncu, bugün karşımıza FETÖ olarak çıkan kirli yapıyla ilişkili önemli bir isimdi.
Kazakistan'da ne iş yaptığını kendisine sorunca şöyle demişti: "Kazakistan'da 2 milyar dolarlık büyüklüğü olan bir firmanın ortağıyım." Buna da şaşırmadım desem yalan olur. Çünkü öyle bir işadamı havası yoktu.
Sonradan anlaşıldı ki o işin arkasında FETÖ yapılanması var. Bu firmanın ortaklarından Zeki Pilge ve CEO'su yine o tarihlerde İstanbul Ümraniye'de kurşun yağmuruna tutulacak, CEO ölürken Pilge yaralı kurtulacaktı.
Sabah'ta Ersin Ramoğlu bu olayın üstünün örtülmesinde o dönem İstanbul Emniyet Müdürü olan Hüseyin Çapkın'la İsmail Kavuncu ilişkisinin etkin olduğunu yazmıştı. Arka planda buna benzer çok sayıda karanlık olay ve ilişkiler ağı vardı.
Bu yazının son noktasını koyalım, sözünü ettiğimiz İsmail Kavuncu Buğra Kavuncu'yla amca çocukları. Başa dönelim, bu iki isim de Enver Altaylı'nın yeğeni... Altaylı'nın nasıl bir geçmişi olduğu biliniyor. Peki bu ilişkiler ağı içinde Buğra Kavuncu'nun rolü ne ve nereye oturuyor? Hızlı yükselişi ve siyasete girişinde bu ilişkileri mi etkili oldu? Ve İyi Parti kulislerinde "prens" olarak tanıtılan Kavuncu'yu Akşener nasıl keşfetti? Bu bir tesadüf müydü?