Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Kur manipülasyonunun arka planı

Türkiye, ABD ile tarihinin en derin krizini yaşıyor. Doğrusu buna Batı Bloku'yla yaşıyor demek daha doğru. Bugünlerde Trump'ın Rahip Brunson gerekçesiyle yürüttüğü kirli savaş aslında 17-25'in, PKKPYD'ye desteğin, hatta unuttuğumuz DEAŞ'ı bölgeye bela etmenin ve en son 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin bir devamı...
Bütün bu süreçleri başta Almanya olmak üzere AB'nin önde gelen ülkeleri de destekledi. Özellikle Batı medyası 2011'den bu yana Türkiye ve Başkan Erdoğan karşıtlığını bilinçli biçimde gündemde tuttu, halen de tutuyor. Bunun nedeni de AK Parti iktidarının içeride yaptığı yanlışlar veya yapmadıkları değil. Onları tartışabiliriz, mesele emperyalizmin küresel ve bölgesel çıkarları.
İşte Türkiye bu çıkarlara itiraz ettiği için başına olmadık işler açıldı, açılıyor. Terör saldırıları, darbeler yetmedi, şimdi devreye kur manipülasyonları sokularak Türkiye çökertilmeye çalışılıyor. Bütün bunların birbiriyle ilişkili küresel saldırılar olduğunun somut örneğini 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra gördük.
Bugün yaşanan kur patlaması, durduk yerde ortaya çıkmadı. Bir geçmişi var. Darbeden hemen sonra 27 Temmuz 2016'da akademisyen Selva Tor, Al Jezeera Türk'te yatırımcı algısının bir haberle nasıl manipüle edildiğini yazdı:
"Buna en çarpıcı örnek, darbe sonrası açılan piyasalarda günün ilk saatlerine damgasını vuran Washington Post haberiydi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin yaptığı bir konuşmaya atıfta bulunarak Türkiye'nin NATO üyeliğinin tehlikeye girdiğini ima eden haber, hızla etkisini bono piyasalarındaki Türk tahvillerinde gösterdi. Darbe sonrasındaki ilk işlem günü yüzde 9.31 olan 10 yıllık Türk tahvil faizleri, Washington Post'un haberi sonrası iki saat içinde yaklaşık 20 puan birden yükselerek yüzde 9.5'e sıçradı." Bu gerçek şunu gösteriyor: Trump'ın twit atmasının, yardımcısı Pence'in Türkiye'yi tehdit etmesinin asıl nedeni Rahip Brunson değil, -elbette o da iç siyaset açısından iyi bir argüman- ama arka planda Türkiye ile hesaplaşma var.
Bu savaşın, ekonomi üzerinden sürdürülmesinden başka bir şey değil.
Başkan Erdoğan'ın dediği gibi ciddi bir "ekonomik savaş" içindeyiz. Ne yazık ki bu tabloya bakıp sevinenler de var. Tıpkı 17-25 Aralık darbesine sevinenler, TIR Operasyonu'nu fırsat bilip "Lahey'de yargılatacağız" diye zil takıp oynayanlar, 15 Temmuz darbe girişimini izlemekle yetinip "kontrolü darbe" diyenler gibi...
Onlara, Bülent Ecevit'in Kıbrıs çıkarmasından sonra 1978'de söylediklerini hatırlatmakta yarar var. Gazeteci Deniz Zeyrek, 40 yıl önce Ecevit'in BBC'ye verdiği demeçteki şu sözlerin altını çiziyor: "Türkiye müttefikleri tarafından yalnız bırakıldı. (...) Sadakat eksikliği NATO müttefiklerimizden geliyor. ABD'nin negatif yaklaşımı sürerse kendimizi değişen gerçekliklere ve durumlara uyarlamak zorundayız.
Başımızın çaresine bakmak zorundayız."
Elbette o günlerde soğuk savaş nedeniyle Türkiye'nin artıları vardı ama bugün de çok önemli artıları var. Artık yeni bir dünya kuruluyor, ABD yalnızlaşıyor ve farklı ülkeler bir araya geliyor. Ayrıca ilk kez, Türkiye 1947'de İsmet Paşa'nın imzaladığı Marshall Planı'yla başlayan, sürekli darbe ve tehdit üreten emperyalist kuşatmadan kurtulma şansı yakalıyor.
Dahası, kur manipülasyonu Türkiye'nin yıllardır yapamadığı ithalata bağımlılıktan kurtulma fırsatı da sunuyor. Bu noktada her vatandaşa görev düşüyor. 15 Temmuz direnişi gibi, bu ekonomik saldırıya karşı hep birlikte direnirsek kazanırız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA