Bugünlerde Adnan Hoca şebekesi nedeniyle tarikatlar bir kez daha medyanın gündeminde. Aslında bu yeni bir mesele değil, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana tartışılan bir konu. Sünni kesim kadar Alevileri de ilgilendiriyor.
Tartışılıyor, çünkü 30 Kasım 1925'te çıkartılan 677 sayılı kanunla, toplumun büyük çoğunluğunu ilgilendiren ve binlerce yıllık geleneğin oluştuğu tarikatlar, dergâhlar, tekkeler kapatıldı. Gerekçe olarak da o yapıların bozulduğu ileri sürülmüş ve şöyle denilmişti:
"Türkiye Cumhuriyeti artık, şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamaz." Şimdi geriye dönülüp bakıldığında, durum hiç de öngörüldüğü gibi olmadı. Ne tarikatlar, dergâhlar ortadan kalktı, ne de o yapılara duyulan ihtiyaç. Daha vahimi, toptan yasak nedeniyle çok partili sisteme geçildiğinden bu yana "din ve mezhep" devlet ve siyaset dahil birçok güç tarafından toplumu ya da bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni denetim altına almanın bir aracı olarak kullanıldı. "Devrim Kanunları" nedeniyle de kimse bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koyamadı.
Böylece denetlenmeyen, hesap vermeyen ve kirli ilişkiler kuran Aczimendilerden, FETÖ'ye Adnan Hoca'dan Furkan Vakfı'na kadar darbecilerin, CIA ve MOSSAD gibi yabancı istihbarat örgütlerinin kullandığı bir yığın terör üreten ucube yapı ortaya çıktı.
Gerçek tarikatları da zan altında bıraktı. O yapılar, sadece dine değil FETÖ örneğinde net gördük ülkeye de büyük zarar verdi.
Şimdi bu meselenin nasıl çözüleceğini tartışıyoruz.
Daha önce, Alevi çalıştayları sürecinde bu konuyu birkaç kez yazdım. Başka bir yol mutlaka vardır ama işin en net çözümünü 2013'teki yazımda anlatmıştım:
"Cumhuriyetin ilk yıllarında 1925'te Şeyh Said ayaklanması gerekçe gösterilerek çıkartılan 677 sayılı 'Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu'nun değiştirilmesi gerekiyor. Bunun için de Anayasa değişikliğine ihtiyaç var." Peki, bu mümkün mü? İşin bamteli tam da burası. Siyasal sistem değişikliğine "rejim değişikliği" diye karşı çıkanlar ne yazık ki, bu konuda da yaygara koparmaktan başka bir şey yapmıyor. Sonra da "Bu tarikatlar nereden çıktı?" diye şikâyet ediliyor.
Oysa o yazıdan iki yıl önce Nisan 2011'de şimdi CHP Milletvekili olan ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun da yakın dostu Bülent Kuşoğlu şöyle diyordu:
"Tekke ve zaviyeler birer üretim yeridir.
Bunun çok iyi anlaşılması lazım.
Oralarda insan yetiştirilirdi, oralar eğitim ve kültür kurumlarıydı.
Tekke ve zaviyelerin olmamasının topluma olumsuz etkileri oldu. Onun için de bu tür kurumlara ihtiyaç var. Bu kurumların yeniden kurulması için hazırlıkların yapılması gerekir." Kuşoğlu hâlâ bu önerisinin arkasında mı bilmiyorum ama cesur çıkışına AK Parti kurmayları da destek vermişti. O günlerde Başbakan Yardımcısı olan Bekir Bozdağ, kanunun tartışılması gerektiğine dikkat çekerek şöyle diyordu:
"Tarikatlar yasaklandı, yok oldu mu? Tekkeler, zaviyeler kapandı bitti mi dergâhlar? Zikirler olmuyor mu, ayinler olmuyor mu, başka işler yapılmıyor mu? Hepsi yapılıyor, hiçbiri yok olmadı. Hepsi varlığını sürdürüyor. Peki, devlet bunu bilmiyor mu, biliyor. Öyleyse niye biz birbirimize karşı muhasara yapalım. Vatandaşların ihtiyacını karşılamak devletin birinci vazifesidir." Bu iki siyasetçi de şu anda Meclis'te...
Özellikle "Meclis bir işe yaramayacak" diye ortalığı birbirine katan CHP'lilere duyurulur.
İşte size "annem de başörtülüydü" deme gereği duymadan siyaset yapabileceğiniz ve dindarlara da ulaşabileceğiniz tarihi bir fırsat. İşin denetim boyutu da önemli, onu da bir başka yazıda ele alalım