Gerçekten de 24 Haziran, Türkiye için en uzun gündü. 30 Mart 2014'ten bu yana her seçim kritikti ve heyecanla beklendi ama hiçbiri bu kadar aşırı ve yanlış beklentilere yol açmadı.
Başını CHP'nin çektiği muhalefet, seçimi gerçekçi olmayan bir kampanyayla yürütüp "rövanşist" bir hale sokunca, gerilim de had safhaya ulaştı. Sonuç hayal kırıklığıydı ama sürpriz değildi. 12 Mayıs 2018 tarihli "Ayarı Halk Verecek" yazımda bu sonucu öngörmüştüm: "Yakın geçmişte halkın akıl dolu ayar vermesinin sayısız örneğini gördük. Çok sayıda iddialı hatta köklü parti hiç ummadıkları bir zamanda meclis dışında kaldı.
Siyaset mühendislikleriyle pazarlanan çok sayıda siyasi aktör hayal kırıklığı yaşadı. İşte bu nedenlerle 24 Haziran sonuçları, bazı partilerin kapısına kilit vuracağı gibi, bazı partileri de derinden sarsacak."
Sonuçlar bunu doğruladı. Halk, 24 Haziran'da müthiş bir ayar verdi. Her parti ve her siyasi aktör için derslerle dolu bir ayar. Ama en önemlisini içeriden ve dışarıdan Türkiye'yi kuşatmak isteyenlere, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tartışılmaz liderliğini tescilleyerek verdi.
15 Temmuz'daki direniş ruhuyla "Seni yedirmeyiz" dedi ve "Başkan" yaparak meydan okudu. Bu gerçeği de o gecenin sonuna doğru rakibi Muharrem İnce özetledi: "Adam kazandı..." Böylece "Milletin adamı" kazanmış, Türkiye'nin ilk başkanı seçilmişti.
İkinci önemli ayarı demokratik bir seçim yaparak ve Meclis'i çeşitlendirerek yaptı. Seçim sürecinin demokratik rekabet içinde geçmesi, katılımın yüksek olması, temsilde adaletin en üst seviyeye taşınması, HDP gibi terörle ilişkisi sorunlu bir partinin bile Meclis'e girmesi, içeriden ve Batı'dan yükselen bütün o "diktatörlük" iddialarını yerle bir etti.
Üçüncü ayar AK Parti'ye oy veren Kürt seçmenden geldi. Özellikle bölgede yaşayan Kürtler HDP'ye eski oyunu vermeyerek uyarırken, AK Parti'nin oyunu artırarak "birlikte yaşama" tercihini gösterdi. Böylece Kürtler, oylarıyla hem terör örgütüne, hem de CHP gibi HDP'ye oy taşıyarak siyaseti mecrasından çıkartan partilere anlamlı bir ders verdi.
Bu mesajdan Meclis'e emanet oylarla gelen HDP'nin olumlu bir sonuç çıkartacağına dair umutlu değilim ama dilerim yanılırım. İki merkez partiye, AK Parti ve CHP'ye gelince... CHP'yi yine sancılı bir süreç bekliyor.
Çünkü Muharrem İnce, 41 yıl sonra ilk kez yüzde 30 sınırını aşarken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kötü bir siyaset mühendisliğiyle partisinin oylarını HDP ve İP'e yönlendirerek yüzde 22'ye indirdi. Bu kadar açık başarısızlık artık taşınamaz.
Aradaki 8 puanlık fark, İnce'nin CHP içinde yeni ve güçlü bir siyasi aktör olduğunun işareti. Bu da bugüne kadar delege desteğiyle "muhalefette iktidar" olmayı başaran Kılıçdaroğlu için yolun sonu demek. Ama şu da bir gerçek; rakiplerini her daim elimine etmeyi bilen Kılıçdaroğlu kolay kolay o koltuktan vazgeçmez ama haklı olarak İnce de işin peşini bırakmaz.
Bunun işaretini de basın toplantısında verdi; "Mücadele etmek için illa milletvekili olmak gerekmez. 16 yıl vekillik yaptım zaten. Siyasi kadrolarda bulunmuş bir insan onun yolunu bulacaktır."
Siyasetçi hamuru olan İnce, bir başarı yakaladı ve bunu devam ettirecek. Kendi deyimiyle bir "yol" bulacak. Peki nedir o yol? Bir süre önce söz verdiği gibi, Kılıçdaroğlu'nun parti genel başkanlığından "gönüllü" ayrılmasını bekleyecek. Ayrılmazsa kendi dip dalgasını oluşturarak harekete geçecek İnce'yi kimse durduramaz. Ama İnce siyaseti, partiyi nereye götürür işte o meçhul...