16 Nisan referandumunun salt hükümet sistemi değişikliği olmadığını aynı zamanda Türkiye'de alışılagelmiş siyaset yapma biçimini de kökten değiştireceğini sık sık yazdık. Bir şeyi daha ısrarla yazdık, bu değişim, en çok ana muhalefet partisi CHP'yi değiştirecek.Gerçi CHP lideri Kılıçdaroğlu, bu yazılarımızı bir TV programında polemik konusu yaptı ama ne yazık ki hayat onu doğrulamadı. Daha referandumun üzerinden 10 gün geçmeden üç koldan, Deniz Baykal, Muharrem İnce ve Fikri Sağlar kılıçları çekti.
Kuşkusuz bu isimler arasında en dikkat çekeni eski genel başkan Baykal.
Baykal'ın, önüne çıkabilecek siyasi fırsatları kaçırmadığı biliniyor.
Şu anki durum tam da aradığı bir zemin. Ortada yüzde 48.6'lık bir potansiyel var ve CHP yönetimi bunu nasıl değerlendireceğini bilmiyor. Baykal bu fırsatı kaçırmadı. Söyledikleri arasında iki şey öne çıkıyor:
İlki CHP'nin başında kim olursa olsun şimdiden 2019'da cumhurbaşkanı adayı olacağı açıklansın. Baykal bununla Kılıçdaroğlu'nu sıkıştıracağını hesaplıyor.
Taban da biliyor, 2019'da Erdoğan'ın karşısına Kılıçdaroğlu'yla çıkılsa kaybedilecek.
Peki, Baykal'a göre kiminle çıkılabilir? Tabii ki kendisiyle. Bunu da delegeyle yapamayacağını bildiği için hem olağanüstü kurultay istiyor hem de CHP üyelerinin tamamının oy vermesini...
Baykal'ın ikinci söylediği 11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün CHP adaylığıyla ilgili.
CHP'lilerin yaşadığı bu derin paradoksu duyunca "Nerden nereye..." dememek mümkün mü?
Özellikle Baykal'ı hatırlamamak. Baykal, sanki 2007'deki o 367 garabeti hiç yaşanmamış, eşi başörtülü Gül'e hiç karşı çıkmamış gibi davranıyor ve bakın ne diyor: "Abdullah Gül ismi geçerse ben ciddiye alırım. Çok gecikmemesi lazım. Süreç başlayacak çünkü." Baykal'ın uzun siyasi hayatındaki en önemli sorunu siyasi samimiyeti. Geçmişiyle yüzleşmeden yeni şeyler söylemesi kimseye inandırıcı gelmiyor.
Sadece 2007'de söyledikleri değil öncesi de var. 90'ların başında Kürt Raporu yazdırıp arkasında durmayan da, 95'te yeni sol veya Edebali'den söz edip sonuçlandırmayan da Baykal. Darbeler, muhtıralar karşısında susan hatta destek veren de Baykal. Toplumun hafızası siyasetçilerin her söylediğini kaydeder ve unutmaz.
İşte bu yüzden, Baykal'ın söyledikleri sahici bulunmuyor ve bırakın geniş kitleleri, CHP tabanında bile heyecan yaratmıyor. Kılıçdaroğlu da bunun farkında ve o nedenle meydan okuyarak "kavga edeni kapının önünü koyarım" diyor. İlk adımı da Sağlar için dün attı. Bu adımlar, Kılıçdaroğlu'nu Baykal karşısında güçlü kılsa da CHP tabanı ve yüzde 48.6 karşısında güçlü kılmıyor. Kılıçdaroğlu'nun işi çok daha zor.
İçeride kapı önüne koyacağı o kadar çok aday var ki, atmaya kalksa partide kimse kalmaz. Çok övündüğü parti içi demokrasiyi ayaklar altına aldığı gibi çok eleştirdiği 'tek adamlığı' da tescilliyor böylece. CHP cenahında durum parlak değil. Tek umutları; tabandaki yeni kıpırtı.
Genç bir siyasetçi şöyle diyor: "Bana göre yüzde 49'luk kitlenin kimlerden oluştuğuna doğru bakmak gerekiyor. Başta biz CHP'liler olmak üzere herkes bugüne kadarki siyasi pozisyonuyla hesaplaşmalı ve sıkıştığı dar alandan çıkmalı. Milliyetçiyi, Kemalist'i, Kürtçüyü ve İslamcıyı ortak paydada buluşturacak, kucaklayıcı yeni bir siyasete ve yeni bir ütopyaya ihtiyaç var. Bu da aday bulmakla olmaz, sivil siyasetle olur."