Referandum sonrası siyasi gerilimin düşeceği beklentisi ne yazık ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sokak siyasetine prim veren tavrı nedeniyle düşecek gibi değil. Çocuklar ve ulusal egemenlik açısından anlamlı olan 23 Nisan gününde bile Kılıçdaroğlu, Meclis'i gerilim siyasetine alet ederek derin bir hayal kırıklığı yarattı. Bu tavır siyasi çaresizliğe ve tükenmişliğe işaret ediyor. Peki, bu nereye kadar sürecek?
Yargıdan bir şey çıkmayacağını CHP'li siyasi aktörler de biliyor. Ama kısa dönemli bir hedefleri var; Kılıçdaroğlu'nu beklenen parti içi savaştan korumak. Daha ilk geceden başlayan "Kemal istifa, Kemal istifa" sesleri bu yüzden bıçak gibi kesildi. Nereye kadar derseniz onun tarihi de çok uzak değil, 1 Mayıs... Aslında 16 Nisan öncesi de bazı "hayır"cıların kafalarının arkasında bir "kalkışma" tarihi olarak 1 Mayıs vardı. Hâlâ 1 Mayıs'ta sarsıcı olayların yaşanması beklentisi var ve bunun üzerinden yeni bir siyaset inşa etme hayali kuruluyor. Güvenlik önlemleri bir yana Türkiye toplumu buna izin vermez.
Tabii bu işin bir de küresel boyutu var. Mayıs Türkiye açısından çok önemli bir ay. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Çin, Hindistan, Rusya, ABD gezileri var ve arkasından da NATO'yla yapılacak kritik toplantı geliyor. Kirli hesapların hedefi Türkiye'nin o merkezlerde elinin zayıf olmasını sağlamak ve referandumun getireceği değişimi ikinci bir Gezi ile gölgelemek. Ama görmedikleri şey şu: Bu tarihi referandumun arkasında toplumun her kesiminin el ele verip gerçekleştirdiği destansı bir 15 Temmuz iradesi var. Bu irade ortada dururken, sokaklardan "hendek"vari şiddet siyasetiyle sonuç almak mümkün değil. Buna kitle partisi olan CHP'nin tabanı da izin vermez.
Daha önce bu tempoyla giderse CHP'nin PKK'lılaşacağından söz etmiştim. Bu tehlike bir yana siyaseten önümüzdeki süreçte CHP'yi iki önemli gelişmenin belki de olumlu zorlayacağını söylemek mümkün. Birincisi CHP kendi içinde yeni bir siyaset arayışını sürdürecek. Ancak bu beklentiden kısa sürede sonuç alma olasılığı yok. Geriye pusuda bekleyen çok sayıda siyasi aktörün iç kavgası kalıyor ki, o da 1 Mayıs sonrası patlar. Şimdiden ilk sinyal Fikri Sağlar'dan geldi; "Bu yönetimle gitmez..."
CHP'yi de ilgilendirecek ikinci önemli gelişmenin adresi ise bizzat AK Parti. Bunun ilk adımı da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kurucusu olduğu partiye dönmesiyle atılacak. Bu AK Parti'ye yeni bir format atılacağı anlamına geliyor. AK Parti neredeyse 4-5 yıldır derin gelgitler yaşıyor. Yakın zamanda siyasi yürüyüşünü etkileyen bu sapmalardan arınan bir AK Parti'yle karşılaşacağız. Türkiye'nin en büyük kitle partisi, "milli-yerli ve demokrat" bir siyasi hatta yeni bir pozisyon alacak.
Siyaset kulislerinde daha çok "AK Parti'den kimler gidecek, kimler kalacak?" gibi hesaplar konuşulurken, AK Parti içinde, ezber bozan bir siyasi rolle toplumun karşısına çıkma hesabı yapılıyor. Böylece 2011 sonrası yarım kalan bir ütopyanın gerçekleşmesi hedefleniyor. O tarihlerde AK Parti'nin yeni bir toplumsal senteze gidebileceğini yazmıştım. Araya 2012'den sonra yaşanan onlarca kuşatma ve tuzak girdi. 16 Nisan referandumu o kuşatmalara son meydan okumaydı. AK Parti'nin 2011'den sonra yarım kalan, Türkiye toplumunun büyük çoğunluğuyla buluşma, farklı kesimlerle kucaklaşma, demokrasiyi, hukuku derinleştirme, devleti yeniden yapılandırma ve inşa etme hamlesi şimdi tamamlanacak.
AK Parti'deki bu değişimin, siyaseti, başta CHP ve diğer muhalefet partilerini etkilememesi mümkün değil. Bu zeminde ya CHP siyaset değiştirecek ya da yer değiştirecek.