Son dönemde en çok 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin siyasi ayağı merak ediliyor. Şu sıralarda FETÖ'ye yönelik yoğun operasyonlar sürüyor. Yargıda, emniyetten ve ordudan ciddi oranda isim görevden alınıyor. Bunda kuşkusuz darbe girişimi sonrası ele geçirildiği öğrenilen ByLock gibi iletişim programlarının katkısı büyük.
ByLock veya Eagle sistemini kullanan binlerce insandan söz ediliyor.
Gelen bilgiler şu ana kadar 60 bin civarında ismin tespit edildiğini gösteriyor. Bunların bir kısmına idari olarak görevden el çektirilirken, bir kısmı da adli soruşturma sonrası gözaltına alınıyor.
Kuşkusuz bu soruşturmaların kapsama alanında siyasi aktörler de var. Ama henüz etkili siyasilerden söz edilmiyor. Oysa başta AK Parti olmak üzere CHP, MHP, HDP ve irili ufaklı küçük partilere FETÖ'nün el attığı biliniyor.
FETÖ gibi her kılığa giren, bir subayın deyimiyle "üzüm salkımı" yöntemiyle örgütlenen, küresel akıl hocalarıyla hareket eden ve başta "istihbarat" olmak üzere daha ilk yıllarından itibaren "devlet gibi" hareket eden bir yapının, siyasi partileri boş bırakması mümkün mü?
Bırakmadığını en azından rahmetli Turgut Özal döneminden beri biliyoruz. Daha sonra DYP dönemde Demirel ve Tansu Çiller'le yakın ilişki kurmaları, rahmetli Bülent Ecevit'le yakınlaşmaları ve 28 Şubat darbe sürecinde DSP'yi desteklemeleri de sır değil. İsmet Paşa dönemi CHP'sinin genel sekreteri ve önemli ismi Kasım Gülek'le ilişkileri ise çok daha derin...
FETÖ'nün siyasetle sıcak ilişkisi 2001'de kurulan AK Parti'yle de sürdü. Gerçi hem rahmetli Erbakan'ı hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı sevmeseler de AK Parti ile güçlü ilişki kurmaktan geri durmadılar. En çok milletvekiline de AK Parti döneminde sahip oldular.
Aslında bu yapının asıl hedefi siyaset yapmak değil, geçmişin vesayet rejiminin yerini alıp siyaseti dizayn etmekti. Bu yüzden önceliği devleti ele geçirmeye verdiler. Partilerle ilişkilerindeki tek ölçü ise her kesimle ilişki kuran, "hoşgörü"lü, "tarafsız" görünen bir imaj verip, eğitim ve ekonomi alanında güç kazanmak.
Peki, bunu nasıl yaptılar? Büyük olasılıkla diğer kurumlardaki yol izlendi. Yaklaşık 40 yıldır FETÖ, başta TSK olmak üzere istisnasız devletin bütün kurumlarına sızdı ve bunu da her kurumu bir 'imam'a bağlayarak gerçekleştirdi.
İlginçtir o imamların büyük çoğunluğu da o mesleğin veya kurumun dışından biri. 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü'nde yakalanıp salıverilen Havacılık imamı Adil Öksüz gibi...
Şimdi gelelim partilerin imamına... Acaba siyasette nasıl bir yöntem izlendi? Siyasetin genel bir "imamı" mı yoksa her partiden sorumlu bir imam mı vardı?
Büyük olasılıkla her partinin bir imamı olduğu tezi ağır basıyor. Havacılara, karacılara, yüksek yargıya, emniyete ayrı ayrı "imam" atayan örgüt, partiler için de aynı yöntemi izlemiş olabilir. CHP imamından söz edilmesi de bunu doğruluyor. Şu ana kadar net olarak açığa çıkmaması da enteresan.
Bu yüzden küçük partiler bir yana AK Parti, CHP, MHP ve HDP'nin imamları merak ediliyor. Siyasi parti imamları tespit edilirse hem FETÖ'nün siyasi ayağına ulaşmak, hem de siyaseti FETÖ'den temizlemek çok daha kolay olur.
Bu deşifreyi ve temizliği ByLock mu yapar yoksa bir seçim mi onu da önümüzdeki günlerde göreceğiz.