CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, siyasette çark etmesiyle meşhurdur. Bir gün söylediğini ertesi gün ya inkâr ediyor ya da hiç söylememiş gibi davranıyor. Bu özelliğine de Baykal'ı koltuğundan eden kaset skandalının ilk günlerinde tanık olmaya başladık.
Sonra da o huyu hiç değişmedi. En kritik süreçlerde bile o rolünü oynamayı sürdürdü. Anayasa Komisyonu'nun değiştirdiği özgürlüklerle ilgili 60 maddeyi önce Meclis'ten geçirelim deyip sonra vazgeçmesiyle de tarihe geçti.
Ama hiçbiri önceki gün grupta başkanlık sistemiyle ilgili yaptığı çark kadar açık ve net olmadı. Kılıçdaroğlu, CNNTürk televizyonunda kendinden emin ve meydan okuyan bir tavırla şöyle diyordu: "Amerika'daki gibi bir başkanlık sistemi getiriyorsanız buyurun getirin."
Son dönemde "kan dökülmeden" sözlerini diline pelesenk eden ana muhalefet partisi başkanının, o yaklaşımı unutup, sistemin demokratik olması için rakibi AK Parti'ye meydan okuması herkesi şaşırttı ve biraz da sevindirdi.
Ne de olsa, sistem tartışılacaktı. Çünkü buna Türkiye'nin ihtiyacı vardı. Bu fırsatı Başbakan Binali Yıldırım kaçırmadı. O meydan okumaya başka bir meydan okumayla karşılık verdi: Biz Türk tipini tercih ediyoruz ama siz Amerikan tipi başkanlık olsun diyorsanız ona da varız. Hodri meydan.
İşte Kılıçdaroğlu'nu çark etmeye sürükleyen bu meydan okumaydı. İnsan inanamıyor ama sözün sahibi Kemal Kılıçdaroğlu olunca, ne sözün ağırlığı kalıyor ne de samimiyeti. Şu cevaba bakın:
"Sayın Binali Yıldırım, 'ABD tipi başkanlık sistemini tartışacağız hodri meydan' demiş... Ona iki soru soruyorum; Amerikan başkanlık sistemiyle ilgili olarak, Türkiye'de eyalet sistemini kabul ediyor musunuz? ABD'de her eyaletin ayrı parlamentosu var, ayrı yasaları var, böyle olsun diyor musun, demiyor musun?"
Siyaset bilimciler, sosyologlar bu durumu nasıl açıklar doğrusu merak ediyorum... Pragmatizm ve oportünizmle de açıklanacak gibi değil.
Hem ABD sistemini getirelim diye meydan okuyacaksın, hem de kalkıp kendinin cevaplaması gereken soruyu rakibine soracaksın.
Bu tavrın büyük ihtimalle CHP genetiğiyle bir ilgisi var. Çünkü ne zaman siyasal sistemle ilgili bir tartışma yaşansa, CHP'liler hep aynı tavrı sergiliyor.
Ve hep aynı, "Rejim değişiyor, otoriterleşiyor, Türkiye bölünüyor, Başkanlık sistemi bizim için çılgınlık" gibi tepkiler veriliyor, ciddi bir sistem tartışması yapılmıyor.
Ve ortaya Türkiye toplumu açısından Prof. Dr. Selçuk Duman'ın "Türkiye'de Başkanlık ve Yarı Başkanlık Tartışmaları" başlıklı çalışmasında ortaya koyduğu şu fotoğraf çıkıyor: Sol ve Kemalist kesimler konuyu tartışmak bile istemiyor.
ANAP'tan DYP ve MHP'ye, sağ kesimin bir kısmı başkanlık sisteminden yana çıkarken, bir kısmı karşı çıkıyor. Örneğin Özal, Demirel, Alpaslan Türkeş ve Çiller isterken, Mesut Yılmaz, Yaşar Okuyan gibi siyasiler karşı...
En istikrarlı savunanlar ise muhafazakârdindar siyasetçiler. Erbakan, Recai Kutan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlık sisteminin tartışılmasını ve Türkiye'ye uyarlanmasını istemekten hiç vazgeçmedi. O cephede karşı çıkanlar arasında ise Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener ismi öne çıkıyor.
Kürt siyasi cephesinde ise bir netlik yok. Son dönemde solun etkin olmasıyla HDP karşı çıksa da toplum ağırlıkla karşı değil.
Kısaca Türkiye, geçmişi bir hayli gerilere uzanan bu tartışmada önemli bir noktaya geldi. Hem artık cumhurbaşkanını halk seçiyor hem de geniş bir toplumsal destek var.
Siyasetçi bu gerçeği görmek ve gereğini yapmak zorunda... Buradan kaçış yok. Hele çark ederek hiç yok.