Seçime giderken, partilerin ekonomik vaatleri öne çıksa da toplum daha çok terörün nasıl sonlandırılacağını merak ediyor. Tabii doğal olarak partilerin Kürt meselesine bakışını da... Özellikle de CHP'nin.
Birkaç yıl önceye kadar, Doğu ve Güneydoğu sorunu diyerek meseleye üstü kapalı yaklaşan CHP, ilk kez "Kürt Sorunu" diyerek yeni bir siyasetten söz ediyor. Peki, ne diyor CHP? Aslında geçmişte söylediğinden çok da farklı bir şey söylemiyor.
Bir süre önce CHP kurmayları İstanbul'da bir basın toplantısı yaptı ve CHP'nin soruna yaklaşımını anlattı. Toplantıyı düzenleyenlerden CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Kürt meselesinin 3 ana eksende tartışılması gerektiğini şu sözlerle özetledi:
"Birinci ana eksen, demokrasi, eşit yurttaşlık, özgürlük, adalet, geçmişle yüzleşme, hesaplaşma meselesi. İkinci ana eksen, bu sorunla bağlantılı çatışma, terör, şiddet meselesidir. 3'üncü ana eksen ise sorunun ekonomik kalkınma ayağıdır. Bu üç eksen üzerinde çözüm önerilerimizi ortaya koyduk. Bunun da TBMM odaklı yapılması görüşündeyiz."
Bu genel yaklaşımdan biraz ayrıntıya geçince CHP'nin çözüm için işi komisyonlara havale ettiğini görüyoruz. Tanrıkulu şöyle diyor: "Öncelikle parlamentoda yasayla 'Toplumsal Mutabakat Komisyonu' kuracağız. Bu komisyona bağlı olarak çalışacak 'Ortak Akıl Heyeti' oluşturacağız. 3'üncü olarak ise 'Gerçekleri Araştırma Komisyonu' kuracağız. Bunlar eşzamanlı çalışacak, sorunun parlamento içinde çözümü noktasında adım atacağız."
Bu adımların atılabilmesi için en azından CHP'nin sorunun geçmişi ve bugününe ilişkin asgari bir siyasi analiz yapması gerekiyor. Açıklamalarda bu olmadığı gibi, ne "Demokratik Özerklik ve Özyönetim" gibi siyasal taleplere bir cevap var ne de yeniden terörü başlatan PKK'nın silahları nasıl bırakacağına ilişkin bir yaklaşım.
Ayrıca AK Parti'ye çözüm süreçleri boyunca hiç destek vermeyen, hep suçlayan, bugünlerde Oslo görüşmeleri üzerinden "Ne verdiniz?" diye suçlamalarına devam eden CHP'nin bu komisyonları mecliste kiminle kuracağına dair bir işaret de yok.
Buna rağmen CHP'nin AK Parti'den 10 yıl sonra sorunun adını koyuyor olması yine de olumlu bir adım. Ancak bu yetmiyor. Türkiye bu noktaları çoktan aştı. Çözüm süreci gibi önemli bir deneyim yaşadı. İşin küresel ve bölgesel boyut kazanması da ayrı bir sorun.
CHP bu tecrübeyi ve değişimi görmezden geldiği gibi, silahların nasıl devreden çıkacağına, PKK'nın siyasi taleplerine nasıl cevap vereceğine dair somut bir şey de söylemiyor. Ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sık sık şunu söyleyebiliyor: "Bu meseleyi biz çözeriz."
İyi de nasıl? İşte bu sorunun cevabı yok. Olmadığını en somut biçimde birkaç gün önce CNNTürk'te CHP Milletvekili Özgür Özel'i izlerken gördük. Gazeteci Nedim Şener ısrarla sorup durdu: "CHP, PKK'nın özyönetim taleplerine nasıl bakıyor ve silahları nasıl devreden çıkartacak?"
CHP Milletvekili Özel, bu soruya cevap vermek yerine ne yaptı biliyor musunuz? AK Parti'yi suçladı. Uyarılmasına rağmen yine suçladı ama cevap veremedi. Veremezdi çünkü sorunu yaratan ve içinden çıkılmaz hale getiren parti CHP. CHP'nin iktidara aday bir parti olamamasının nedeni de bu. Geçmişiyle yüzleşmeden geleceği inşa etmesi mümkün değil.