10 Ekim katliamının çok amaçlı bir terör eylemi olduğu giderek netleşiyor. İç savaş çıkartmaktan Türkiye'yi Suriyeleştirmeye, hatta 1 Kasım seçimlerini etkilemeye kadar bir dizi hedefi var.
O hedeflerden biri de, hassasiyetleri giderek artan Kürtleri ve Alevileri devlet karşıtı bir noktaya çekmek ve birleştirmek. Bu başarıldı da. Alevi sivil toplum örgütlerinin ve derneklerinin katliam sonrası açıklamalarına bakın. Onlar da tıpkı HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş gibi daha ilk andan itibaren devleti "katliam"ın sorumlusu olarak suçladı. Bu yüzden Suruç ve Ankara'daki katliamda özellikle Alevilerin hedefe konması tesadüf değil.
Alevi işadamı Yalçın Özdemir, saldırıların stratejik bir aklın ürünü olduğunu belirtiyor ve şöyle diyordu: "PKK ile Alevilerin duygudaşlığı oluşturulmak isteniyor. Böylece geçen seçimde HDP'ye giden Alevi oyları korunduğu gibi yeni oyların gelmesi sağlanacak. Bu psikolojik bir hareket. Reel olarak da bunu görüyoruz, Aleviler ağırlıkla devleti suçladı."
MHP Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın tespitleri de aynı doğrultuda. Özdağ, saldırıların "özel" olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyordu: "İŞİD önce Suruç'ta vurmuştu. Suruç'ta da klasik HDP tabanına yönelik bir saldırı değildi. Türkiye'nin değişik yerlerinden gelen bir gençlik kesimiydi, çoğunluğu da Alevi kökenliydi."
"Ankara Garı saldırısıyla üç temel grup hedef alındı" diyen Özdağ, analizini şöyle tamamlıyordu: "Bu üç gruptan biri HDP kitlesidir. İkincisi Marksist sol örgütlerdir. Üçüncüsü ise bunlarla ilgisi olmayan, büyük çoğunluğunu Alevi Bektaşilerin oluşturduğu, siyasal olarak CHP'ye yakın insanlar. Bu saldırıda bunların hedef alınması, bu grubun AKP'ye olan yoğun antipatisi üzerine, bir de 'katlediliyoruz' duygusunu bindirince Türkiye'de bölünmenin derinleşmesi sağlanıyor."
Bu oyunu, başta Alevi toplumu olmak üzeri herkesin görmesi gerekiyor.