Türkiye'deki muhalefetin birkaç gündür Süleyman Şah Türbesi'yle ilgili nasıl bir beklentiye girdiğini anlamak zor değil. Ortada seçime giderken, yeni siyaset üretmeyen, gündemi geriden takip eden, hiçbir projesi tartışılmayan bir muhalefet bloku var.
Muhalefet, Türkiye'nin bugününe ve geleceğine ilişkin umut vermiyor.
Bu gerçeği "üst akıl" da, onun oyuncağı olan ve son iki seçimde her türlü kirli yöntemi kullanan Paralel Yapı da görüyor. Bu yüzden akla hayale gelmeyen her yöntem devreye sokuluyor, her şeyden medet umuluyor. Türkiye'nin son iki yılda yaşadıkları bunu gösteriyor.
Şimdi seçime üç ay kala öyle bir şey olmalı ki, AK Parti bu seçimleri kaybetmeli veya itiraf edildiği gibi yüzde 40'ın altına inmeli. Süleyman Şah Türbesi bu açıdan iyi bir "fırsat"tı. Komplo falan deniyor ama bugüne kadar yapılanlara bakınca, hiç de akla uzak değil. Bugüne kadar onlarca tezgâh kurulmadı mı? DAİŞ'in (IŞİD) önce Musul Konsolosluğu'na, sonra Erbil ve Kobani'ye saldırması tam bir tuzaktı.
Üç saldırı noktasında da asıl hedef Türkiye'ydi ve "DAİŞ'i Türkiye destekliyor" propagandasına rağmen en büyük zararı Türkiye gördü.
Sadece Kobani gerekçesiyle yaşanan 6-7 Ekim olaylarında 50'ye yakın yurttaşımız yaşamını yitirdi. Son günlerde DAİŞ'in, 40'a yakın askerimizin bulunduğu Süleyman Şah Türbesi'ne saldırması ve askerleri rehin almasından söz ediliyordu. Bölgeyi dizayn etmekte bir manivela olarak kullanılan DAİŞ'in Kobani'de yenilmesi, Musul'a operasyon hazırlığı bu ihtimali artırıyor. Bunu birkaç gün önce bir siyasi aktör de söyledi. Bu durumda Türkiye ne yapacaktı? Mecburen Suriye'ye girecek ve sonu belirsiz bir savaşın parçası olacaktı.
İşte içeride ve dışarıdaki güç odaklarının tezgâhı ve beklentisi buydu. Türkiye, hiçbir hukuk kuralına uymayan vahşi bir örgütle Suriye'nin içinde savaşa sürüklenecekti. Dahası, eli kanlı diktatör Esed için bu "savaş" bir bahane olacaktı. O noktaya gelindiğinde içerideki muhalefetin ve paralel yapının neler söyleyeceğini kestirmek zor değil.
İnanılmaz bir kampanya başlatılacaktı. Bugün "Neden savaşmıyorsunuz?" diyenler o zaman bırakın "işgalci" demeyi "Türkiye uçuruma sürüklendi" diye yeri göğü inletecekti.
Anlayacağınız, seçime giden Türkiye için çok yönlü bir tuzak hazırlanıyordu. Türkiye bu tuzağı gördü ve herkesin ezberini bozacak biçimde Şah Fırat hamlesini gerçekleştirdi. Savaş her zaman bilfiil savaşılarak kazanılmaz.
Son sözü Çinli Sun Tzu'nun askeri strateji ve taktiğin temel kitabı sayılan Savaş Sanatı kitabına bırakalım:
"Savaşların tümünde savaşarak zaptetmek en üstün başarı değildir. Üstün başarı düşmanın direncini savaşmadan kırmaktır."
"Savaşta usta asker sinirlenmeyen askerdir. Zaferde usta asker korkusuz askerdir. Bu nedenle akıllı olan savaşı önceden kazanır, oysa cahil olan kazanmak için savaşmak zorundadır."
Siyaset de akıllıca yapılmalı... Türkiye gelen tehlikeyi gördü ve insani bir yöntemle o tehlikeyi "akıllıca" bertaraf etti. Olan bu.