Çözüm süreci, sadece silahı devreden çıkarmayı hedeflemiyor, aynı zamanda birikmiş hatta ertelenmiş onlarca sorunu da açığa çıkartıp görmemizi sağlıyor. O sorunlardan biri de henüz üzerinde durulmayan "koruculuk" meselesi. Olayın birçok yönü bulunuyor ama şimdiden ele alınması gereken önemli bir boyutu var: İşgal edilmiş araziler meselesi.
Bu konuda ciddi mağduriyet yaşayanların başında da Ezidiler geliyor. Mardin'in Nusaybin gibi birçok ilçesinde çok sayıda Ezidi köyü var. 90'lardaki o düşük yoğunluklu savaşta hem çatışma ortamı hem de çevresel baskılarla Ezidiler'in büyük çoğunluğu köylerini terk edip, yurtdışına kaçtı. 2000'lerde köye dönüş yolu açılınca da köylerine döndüler ama bir kısmı korucuların işgaliyle karşılaştı.
İşte onlarda biri de Nusaybin Söğütlü Köyü Sayar mevkisindeki arazilerin sahipleriydi. Korucular bu araziyi sahipleri ortaya çıkmasına rağmen ekip biçiyor, hatta terk etmiyor; tutanak tutmak isteyen jandarmaya bile meydan okuyorlardı.
Traktörleriyle suçüstü yapılan koruculardan Maruf Can, Mehmet Beşir Taş, Hamza Deniz'in tespit tutanağına geçen şu sözleri ürkütücüydü: "Biz hiçbir surette cumhuriyet savcısının talimatını dinlemeyeceğiz. Jandarma komutanlığına ifade vermeyi kabul etmiyoruz. Kaymakam ve Vali de buraya gelsin."
Bu yaklaşıma sayıları giderek azalan Ezidiler ne yapabilir? Korucu sisteminin sadece küçük bir yansıması bu. Çözüm sürecine paralel bu sorunların da şimdiden ele alınmasında yarar var.