CHP ve MHP'nin çatı dayı Ekmeleddin İhsanoğlu'nun basın toplantısı tam da beklediğim gibi biraz aceleye getirilmiş bir toplantıydı.
Adaylıkta geç kalındığı gibi seçim kampanyasının da alelacele hazırlandığı her halinden belliydi. Salona ilk girenlerden biri olarak şaşırmadım desem yalan olur.
Çünkü daha ilk girişte, "Ekmek için Ekmeleddin" sloganıyla karşılaştım... 2014 Türkiye'sinde muhalefet aklının üretebileceği slogan bu mu olmalıydı?
Arkasında iki büyük partiden, geleneksel ve cemaatçi medyaya, sol aydınlardan, dünyayı görmüş geçirmiş bir akademisyenin birikimi vardı ve ortaya 70'lerin Türkiye'sini hatırlatan bir sloganla çıkılmıştı.
Metafor yapılsa da sloganda insanı rahatsız eden bir yan vardı ve bunu içeri giren herkes hissetti. Aklıma CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ilk kurultayı geldi. Ecevit şapkası giyen Kılıçdaroğlu o görüntüleri terk etti ama çevresi hâlâ o aklı terk etmedi.
"Ekmek için Ekmeleddin" sloganı da büyük olasılıkla o aklın bir ürünü...
Yurt gezilerinde dikkat çekiyor, İhsanoğlu'nun çevresinde daha çok CHP'liler var. MHP'liler ne zaman devreye girer bilmiyorum ama CHP'lilerin ruh halleri hiç iyi görünmüyor. Heyecan olmadığı gibi yüzlerindeki "mahcubiyet ve kaygı" da dikkat çekiyor. Bir motivasyon sorunu olduğu çok açık.
Bunda İhsanoğlu'nun adaylığı kadar "bıyıklı" MHP'lilerle nasıl yol alınacağının da katkısı var.
Konuşma öncesi dolaşırken, CHP İstanbul Milletvekili Kadir Öğüt ve CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı'yı görüyorum. Öğüt'le ayaküstü yayımlanan kamuoyu araştırmalarını konuşuyoruz. Onları inandırıcı bulmadığını söyleyen Öğüt, kendi tahminini açıklıyor:
"En az yüzde 40 alır..."
Salon 11.30'a doğru dolmaya başlıyor. Çevreme bakıyorum, gelen yazarlar daha çok geleneksel merkez medya ve cemaat medyası ağırlıklı...
İhsanoğlu, kişisel tanıtımından sonra kürsüye çıkıyor. Daha önce bir akademisyen olarak dinlediğim İhsanoğlu'nu ilk kez kendisi kabul etmese de bir "siyasetçi" olarak dinleyeceğim.
Dinlerken "Simültane çeviri mi?" yapılıyor hissine kapıldım ve kürsü performansı çok kötüydü. Konuşmuyor, okuyordu...
Uçlara kaçmayan, zaman zaman mevcut iktidarın da hakkını veren bir konuşma yaptı ama içinde "heyecan ve umut" yoktu. Biraz muhafazakar-dindar tonlu, ağırlıkla CHP ve Gezi çevresine mesaj veren, siyaset üstü olmaya çalışırken de ister istemez vatandaşın kredi borcundan söz edecek kadar siyasetin içine dalan bir konuşma...
Bir çeşit "salon siyasetçisi..." vardı karşımızda... Bir anlamda eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in muhafazakar versiyonu...
Ondan kendini ayırmak için çaba harcamadı da değil;
"İstikrarı sarsacak hiçbir şey yapmayacağıma millete söz veriyorum..."
Soru-cevap bölümüne geçildiğinde daha bir rahattı. Ancak bu kez de klasik siyasetçiler gibi sorulara açık ve net cevaplar vermedi. Özellikle İmralı'ya ve ırkçı Türk Solu dergisinin siyasi tavrına ilişkin soruları "ustaca" geçiştirdi.
Ancak ilk kez halkın seçeceği cumhurbaşkanının nasıl bir siyasi güce kavuşacağına ilişkin bir soruya verdiği cevap geçiştirilecek gibi değildi:
"İlk kez cumhurbaşkanını halkın seçmesi o makamın siyasi gücünü artıracak.
Bu da uygulamalara yansıyacak..."
Demek ki, halkın seçeceği cumhurbaşkanının "siyaset üstü" kalamayacağı çok açık. Bu kabulün şimdiden açıklanması basın toplantısının en önemli adımıydı.