Siyasete kurulan tuzağın iki büyük hedefi olduğu çok açık; AK Parti iktidarını seçimde başarısız kılmak ve çözüm sürecini sekteye uğratmak.
Birbirinden farklı kesimlerin "yolsuzluk sosu"yla bir araya getirilip, bize sunulmasının amacı da bu gerçeği saklamak...
Bir kısım insanın kafası karışsa da ezici çoğunluk gerçeği görüyor.
Sadece Halk Bankası örneği bile nasıl uluslararası bir tuzak kurulduğunu görmeye yeter. Aylar önceden bazı küresel güçler Halk Bankası'na karşı kampanya başlatacak, siz de o kadar banka arasında o bankada "yolsuzluk" yapıldığını ortaya çıkartacaksınız.
Tesadüfe bakar mısınız?
Halk Bankası'nın yaptığı açıklamadaki şu cümle çok şey anlatıyor:
"İran'a yönelik yaptırımların gevşemesinden sonra dünya finans otoritelerinin 'En güçlü bankalarından biri olacak' dediği Halkbank hedeftir!"
Bu nedenle Taha Özmen haklı olarak şu soruyu soruyor:
"Nasıl olur da bir yolsuzluk operasyonu toplumun ezici çoğunluğunda rahatlama ve şeffaflaşma yerine tedirginlik ve gizem havası oluşturur?"
Oluşturur çünkü insanlar bu operasyonun arkasında başka büyük bir operasyon olduğunu hissediyor ve ülkenin geleceğinden kaygı duyuyor.
Kimlerin işine geldiği, kimlerin yaptırma gücü olduğu ve neyi hedeflediği de biliniyor. Sokağa çıkıp vatandaşa sorun; "Bu kavga neyin kavgası ve kim yürütüyor"
Alacağınız cevap değişmeyecek; "Cemaat siyasete müdahale ediyor."
Siyasi partiler ve operasyon
Peki, siyaset sınıfı bu gerçeği görüyor mu?
Asıl kaygı verici olan da bu... Bu konuda CHP ve MHP'nin iyi bir sınav vermediği açık... Her iki partiye de geçmişte benzer tuzaklar kurulduğu halde ne yazık ki, ikisi de siyasete değil, tuzakçıların tuzağına sahip çıkıyor.
Bu kirli zeminden bir iktidar fırsatı çıkmaz.
Daha vahimi, CHP yönetimi, bırakın siyasete sahip çıkmayı tam aksine siyaset dışı güçlerin dizayn ettiği bir seçim stratejisi izliyor. Bu gerçeği bari CHP içindeki sosyal demokratlar görse...
Bu konuda belki de ilk kez BDP, siyasete sahip çıkan güçlü bir tavır sergiliyor. Bunda kuşkusuz çözüm sürecinin ve çözüm sürecine Kürtlerin desteğinin katkısı büyük. Tabii BDP çevresi Gülen Cemaati'nin ve medyasının çözüm sürecine yaklaşımını da yakından biliyor ve sonuçlarını yaşıyor. Son örneği tutuklu milletvekillerinin salıverilmemesi...
Bu nedenle diğer partilerden hatta soldan biraz daha farklı bir yaklaşımları var. Onu da asıl meselenin yolsuzluk değil, çözüm süreci olduğunu söyleyen BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan anlatıyor:
"Bugün, mahkemelere bu kararı aldıranlar, bir süre önce, MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan'ı da tutuklamak istediler, onun da ifadesini almak istediler. Ama Sayın Hakan Fidan onlara teslim olmadı, bu anlayışa teslim olmadı. Eğer bunu başarabilselerdi arkadan, Sayın Başbakan'ı da aynı şekilde belki tutuklamak için mahkemelere götürecekler, savcı karşısına çıkaracaklardı ama Sayın Başbakan da bu konuda direndi. Evet, direnmeseydi, süreç bu şekilde bu noktaya gelmeyecekti. Onlara pabuç bırakmayacağız, herkes bunu böyle bilsin. Kimsenin gücü bu ülkede artık bu barışın, bu çözüm sürecinin engellenmesine yetmeyecektir. Bu operasyonları yapanlar da aynı zihniyettir, bu operasyonların arkasında da çözüm sürecini sabote etmek vardır. Evet, net söylüyorum: Hükümetin gücünü azaltmak, diz çöktürmek istiyorlar. Biz bunu anlamayacak kadar apolitik değiliz, biz bunları çözemeyecek kadar politikanın, siyasetin uzağında değiliz."
İlk defa yeni Türkiye'nin dinamik güçleri aynı siyasi aks üzerinde buluşuyor. Silah devreden çıktıkça bu buluşmalar çok daha güç kazanacak ve Türkiye çok daha hızlı bir değişim sürecine girecek.