Şu sıralarda çözüm sürecinin nasıl bir seyir izleyeceği kadar ne getireceği ve nasıl bir hukuki altyapı sunacağı da merak ediliyor. Hatta kaygı yaratacak biçimde tartışılıyor.
Kimi "ülke bölünüyor" derken, kimi de "statü verilmezse barış olmaz" demeye getiriyor. İki kesim de sadece ayrıntıları bilmediğinden değil, çözüm sürecinin ruhunu kavrayamadıklarından Eski Türkiye diliyle konuşuyor.
Elbette çözümsüzlükten beslenenler da var.
Kritik soru şu: Nasıl olur da 30 yıllık mücadele bir statü elde etmeden biter?
"Savaş"ın bu kadar uzun sürmesinin nedeni de bu soruda saklı. Eski devlet, Türkiye toplumunun önemli kesimini yok saydı ve "anayasal vatandaş" yapmadı. Bu mağduriyet üzerinden silaha sarılanlar da tıpkı o "devlet gibi" davranıp, siyaset yolunu değil "ısrarla" silahlı mücadeleyi sürdürdü.
Oysa iki taraf da silahla bir sonuç alınmayacağını biliyordu. Başbakan Erdoğan'ın 2005'teki Diyarbakır konuşması "çözümün sivil siyasetle" geleceğine işaret etti ama ne vesayet rejimi, ne de PKK bu yolun açılmasına izin verdi.
Ardından gelen Habur ve Oslo süreçleri de heba edildi. Şimdiki çözüm süreci, belki de bu yaşanmışlıkların deneyimiyle daha ayakları yere basıyor ve "ortak" bir zeminde gelişiyor.
Daha önce de yazdım, yeni dönemin ana formülü: "Anayasal vatandaşlık ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi."
Bu formülle ilk kez Kürtler, Kürt kimliğiyle öteki değil "vatanın" asıl sahibi statüsüne kavuşacak. Lozan'daki kurucu halk statüsü bu. Bundan daha önemli statü var mı? Tabii bu Türkiye'de yaşayan herkes için geçerli. Silahların devreden çıkmasından sonra bunun hukuki altyapısı oluşturulacak. Türkiye, bunu başarabilir. Tarih, din, kültür hatta iç içe geçmiş sosyoloji gibi çok ortak nokta var. Bu formül, belki de küresel dönemin "yeni toplum" modeli bile olabilir.
Sevgili Ahmet Kaya'yı bu noktada rahmetle anıyorum. Irkçı-şoven saldırılarla "vatanını" terk etmek zorunda kaldığı için Fransa'dan şöyle sesleniyordu:
"Şimdi Avrupa'da söylüyorum. Yaz da olsa, kış da olsa fark etmez, ben geceleri çok üşüyorum. Sorun kalorifer sorunu değil, sorun yorgansız oluşum da değil. Beni üşüten tek şey var: Ben vatansızlıktan üşüyorum."
Türkiye, hiç kimsenin "ben vatansızlıktan üşüyorum" demeyeceği günlere hazırlanıyor.