Özel Yetkili Mahkemeler meselesi her açıldığında ilginç bir gerekçe öne sürülüyor: "Türkiye darbe tehlikesini henüz atlatmış değil."
Bu yaklaşım bana eski Türkiye'yi hatırlatıyor. Ne zaman "yasaklar ve tabular kaldırılsın" dense, o dönemin siyasetçisi, bürokratı hep aynı şeyi söylerdi: "Türkiye henüz hazır değil."
Sanıyorum 2001 yılıydı. O günlerde AK Parti kurulmuş, CHP ise onun karşısında tek güçlü iktidar adayıydı.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'la Yeşilköy Havalimanı'nda buluştuk. Yanımızda da Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ve yardımcısı Gürsel Tekin vardı. CHP'yle yakından ilgilenen biri olarak ayaküstü de olsa Baykal'a, Kürt meselesi, Kıbrıs ve başörtüsü konusunda bir çözüm önerisi olmadan seçim kazanamayacağını söyledim ve ne düşündüğünü sordum.
Baykal, hiç teklemeden ve "dünyaya ben yarattım" edasıyla şu cevabı verdi: "Mahmut bunları geç, Türkiye bunlara hazır değil."
O günden bugüne çok şey değişti ve CHP'nin geldiği nokta ortada. "Türkiye henüz hazır değil" sözü, sivillerin vesayet rejimi karşısındaki korkaklıklarını, statükoya boyun eğişlerini gösteriyordu.
Zamanı belirsiz bir ertelemeydi bu. Paşa gönülleri ne zaman isterse Türkiye o zaman hazır olacaktı.
Şimdi aynı ruh halini cemaate yakın isimlerde görüyorum. Onlar da "250'nci madde değiştirilirse darbeciler geri gelir" öcüsüne sarılıyor. Tıpkı 141-142'ye karşı öne sürülen komünizm öcüsü gibi...
Aslında bu ruh hali ne yazık ki bütün siyasaltoplumsal kesimlere sinmiş durumda.
Baksanıza Kürt siyasi hareketine "silahlar bırakılsın" denildiğinde "Bizim sigortamızdır, bizi boğarlar" deniyor.
"Ordu göreve" pankartı açan laik ve çağdaş kesimlere "Ordu siyasetten elini çeksin, gerçek görevine dönsün" denildiğinde "Hayır olmaz, şeriatçılar ve bölücüler gelir, ülke bölünür" deniyor.
Şimdi bu koroya İslamcılar ve liberallerin bir kısmı da katılıyor; "Özel Yetkili Mahkemeler kalksın veya yetkileri sınırlandırılsın" denildiğinde "Hayır olmaz, darbe gelir" deniyor.
Eğri oturup doğru konuşalım. 2007 öncesi gelmeyen darbe bugün hiç gelmez.
Bu topluma artık güvenelim.
Darbeleri engellemenin tek gerekçesi özel yetkiler olamaz, olmamalı.
Tamam, Özel Yetkili Mahkemeler, darbecileri geriletmede olağanüstü görevler yaptı. Ama şunu unutmayalım, Türkiye toplumu demokrasi mücadelesi içinde pişti. AB süreci, AK Parti iktidarının "sessiz devrim"leri, başta cemaat olmak üzere Kürtlerin, Alevilerin, liberallerin, demokrat sol kesimlerin katkısıyla yeni bir demokrasi cephesi oluştu ve bu darbelere karşı en önemli güvencemiz oldu. Artık kendimize güvenmeliyiz.
Doğrudur, henüz demokratik kazanımlar anayasal güvenceye kavuşmuş değil. Ama özgürlük de, karakolları, uzun tutukluluk sürelerini ve yoğun tutuklamaları savunarak gelmez. Hele mevcut TMK ile hiç gelmez. Bu zayıflık değil mi?
Yargı elbette önemli ama işin sadece bir ayağı... Yıllar önce cemaatin üzerine de yargı yoluyla gidildi, akla hayale gelmeyen saldırılar yapıldı ve davalar açıldı. Sonra ne oldu? Cemaat o yargı sürecine rağmen büyüyerek bugünlere geldi. Yargı sürecinde haksızlık yapılması darbe kadar zararlıdır.
Bu aşamada AK Parti ile cemaatin karşı karşıya gelmesinin ülkeye de demokrasiye de bir yararı yok. Ödenen bedellerin, harcanan emeğin boşa gitmemesi gerekiyor. Bu çatışma herkese zarar verir ve bu çatışmadan özgürlük çıkmaz.
Herkesin bir kez daha düşünmesinde yarar var.