Türkiye'nin darbeler tarihinde, 27 Nisan e-muhtırası'nın özel bir yeri var.
Nedeniyse, muhtıraya sivil iktidarın cevap vermesiydi. Bu yüzden 27 Nisan e-muhtırası bu ülkedeki darbe geleneğinin kırılma noktası oldu.
İşte o kırılma noktasına giden süreci pazar günü AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Kanaltürk televizyonunda Faruk Mercan'ın sunduğu Ankara'nın Nabzı programda anlattı.
Taraf'tan Yıldıray Oğur, Posta'dan Candaş Tolga Işık'la birlikte sorularımızı cevaplayan Çelik, "muhtıra"yla karşı karşıya kalmış bir siyasi ekibin o geceki ruh halini aktardı.
Askerlerin internete "test" etmek için bildiriyi koyduklarını söyleyen Çelik, asıl amacı şöyle açıklıyordu:
"Bu bir testti. Birkaç yılda daha kötü bir darbeye gidecek yolu açacaklardı."
O geceyi iyi hatırlıyorum. O günlerde askerlerin hazırlık içinde olduğunu bilen biri olarak en çok merak ettiğim, siyasilerin takınacağı tavırdı.
Çelik o geceyi anlatırken, aslında Türkiye'nin ne kadar değiştiğini de anlatıyordu. Muhtıra verileceğine ilişkin ilk haberi bir gazeteciden öğrenen Çelik, hemen iyi istihbarat alan güvendiği bir isme bu bilgiyi doğrulatıyor sonra da Başbakan Erdoğan'ı arıyordu.
Peki, muhtıra haberini öğrenen Başbakan ne tepki vermişti? Çelik şöyle diyordu: "Başbakan kararlılığını göstermek için 'hemen başbakanlığa gidelim' dedi... Ama bunun muhtırayı çok ciddiye almak olacağı düşüncesiyle vazgeçildi."
O gece sabah 06.00'ya kadar Dışişleri konutunda şimdiki Cumhurbaşkanı Gül, Meclis Başkanı Çiçek, Abdülkadir Aksu, Ömer Çelik, Ali Babacan ve Hüseyin Çelik bir araya geliyor ve "Askerlere nasıl cevap verilmeli" toplantısı yapıyorlardı. Çelik, o toplantıya ilgisizliği ise şöyle açıklıyordu:
"Dışişleri konutuna arabalar girip çıkıyor, toplantı sürüyor ama medya ilgilenmiyordu. Ankara darbeyi satın almıştı."
Muhtıraya sivil cevabın hazırlanmasındaki dönüm noktasını ise şu sözlerle aktarıyordu: "Askerler, cevap vermeyip sineye çekeceğimizi düşündü. Öyle olsaydı arkası daha beter olurdu. O gece Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül çok kararlıydı. Bu işin sonu idama da gitse bildiriye karşı direnecek, geri adım atmayacakları kararı vermişlerdi."
Çelik, darbelerin Türkiye'ye nasıl zarar verdiğini ise şöyle anlatıyordu:
"Darbeler üç alanda ülkeyi ciddi geri götürdü. Siyasi, ekonomik ve dış ilişkiler. Darbe dönemlerinde ülkenin kaybı, İstiklal Savaşı'ndan çoktur."
Bu mücadelede muhtıraya karşı çıkan "demokrat yazar"ların hakkını da teslim eden Çelik şöyle diyordu: "Onların çok ciddi katkısı oldu..."