28 Şubat postmodern darbe soruşturması sivil, asker darbeseverlerin ezberini bozdu. Hepsi şaşkın durumda.
Herhalde işin bu noktaya geleceğine pek inanmadılar.
Onlar inanmasa da Türkiye ilk darbeden bugüne geçen neredeyse yüzyılda bu noktaya kolay gelmedi. Bu nedenle tarihi bir dönemeçteyiz. Hâlâ kafa karıştıranlar, darbe yargılamalarını küçümseyenler, inkâr edenler var.
Ona rağmen şu da bir gerçek, darbelere karşı artık önemli bir toplumsal tepki var.
Çünkü artık o darbecilerin gerçek yüzü az çok biliniyor.
Hangi darbeye veya darbe girişimine bakarsanız bakın, hepsi aynı yöntemler ve aynı gerekçelerle yapıldı.
Alın 27 Mayıs 1960'ı veya 12 Eylül'ü ya da 28 Şubat sürecini... Hepsi bir plan çerçevesinde hazırlandı ve herkesin gözü önünde hayata geçirildi.
Şimdi çıkıp açık açık "darbe yaptık" demiyorlar ama onların darbeci olduğunu en iyi kendileri biliyor.
Şu sıralar Ayşe Hür'ün "Öteki Tarih" kitabını okuyorum. Kitabın "Darbeciliğin Miladı: Babıali Baskını" başlıklı bölümünü okurken, bugünle pek farkı olmadığını gördüm.
Bundan tam 99 yıl önce bizim son 60 yılda yaşadığımız darbelerin ilki gerçekleşiyor.
Tarih 7 Ocak 1913... Vefa'da bir ev... Toplantıya Talat Bey, Sait Halim Paşa, Binbaşı İsmail Hakkı, Ali Fethi Okyar, Cemal Bey (Daha sonra Paşa) gibi isimler katılıyor. O dönemde 10. Kolordu Kurmay Başkanı olan Enver Paşa toplantıda yok. Konuşulan, hükümeti düşürme planı.
Bu olaydan 10 gün sonra duruma
Enver Paşa el koyacak ve darbe kararını uygulamaya başlayacaktı. Ve gözü kara darbeciler Babıali'yi basacaklardı. Darbecilerin zoruyla Sadrazam yani Başbakan 85 yaşındaki Kamil Paşa elleri titreyerek Padişah'a hitaben şu metni yazacaktı:
"Askerden gelen teklif üzerine huzur-ı şahanelerine istifaname-i acizanemin arzına mecbur olduğum göz önüne alındıkta bu bakımdan ve her halde emir ve ferman efendimizindir..."
Bu metne eli silahlı Enver Paşa hemen müdahale eder ve "Askerden gelen teklif üzerine" lafına "Ahaliden gelen" ifadesini de ekletir. Yani zorbalığa halkı da ortak eder.
Sonrasını Ayşe Hür şöyle yazıyor: "Enver Bey, görülmemiş bir cüretle silahlı olarak Sultan V. Mehmet Reşad'ın karşısına dikildi ve Mahmut Şevket Paşa'yı sadrazam tayin etmesini istedi."
O tarihten yaklaşık 90 yıl sonra 28 Şubat'ta olanlar çok mu farklıydı? O gün Padişah'ın kuzu kuzu yerine getirdiği görevi 28 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Demirel yaptı. Tabii bir farkla, bu kez devletin başı daha gönüllüydü.
Gördüğünüz gibi 28 Şubatçılar, atalarının birebir kopyası gibi... Sadece biraz "Postmodern"leşmişler o kadar.
Babiali Baskını okurken bir şey daha dikkatimi çekti; İttihat Terakkiciler, Meclis'i, Kanun-i Esasi'nin 35'inci maddesine dayanarak feshetmişler. Tesadüf mü acaba?
Hâlâ yürürlükte olan ve askerlerin darbe yapmasına olanak veren İç Hizmet Kanunu'nun ilgili maddesi de 35.
Türkiye, darbelerle hesaplaşmada çok kritik bir eşiği aştı. Ama hâlâ işin başındayız.
Darbeci zihniyeti, en başta askeri eğitim sisteminden çıkarmadıkça, darbe tehlikesi geçmiş sayılmaz.