Birkaç günlüğüne geldiğim Kastamonu Daday'da bu kez eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in baba köyüne de uğradım. Ecevit'in memleketi ve etnik kimliği zaman zaman yazı ve tartışma konusu oldu. Onunla ilgili ilk yazıyı rahmetli Musa Anter'de okumuş ve şaşırmıştım.
Anter, Ecevit'in dedesinin Kürt olduğunu ve mezarının Kastamonu Daday'da bulunduğunu mezar taşında da eski alfabeyle "Kürtzade" yazdığını yazıyordu. Daday'ın Sarıçam köyüne gidip Ecevit'in babası Fahri Ecevit'in doğduğu evi gördüm. Evin sahiplerinden ve Ecevit'in uzaktan da olsa amca çocuğu olan bir kadın şöyle diyordu: "Ecevit bizim dedelerimizle amca çocuğu.
Akrabayız yani... Bu ev de onların. Kürt diyorlar bize... Ama öyle miyiz bilmiyoruz." Dedesi Şükrü Efendi'nin Abdülhamit döneminin şeyhülislamı olması, büyük dedelerinin Kürtzade olarak anılması bilinen bir gerçek. Ecevit'in amcazade çocuklarından Mustafa Karahasan'ı bulup aile mezarlığına gidiyoruz. Eski mezar taşlarından eser yok. Mustafa Karahasan'a "Eski mezar taşlarına ne oldu?" diye soruyorum.
Cevabı kısa oluyor:
"Bilmem"
Her şey bir yana bu ülkede başbakanlık yapan Ecevit'in dedelerinin yaşadığı, babasının doğduğu evin korumaya alınıp müzeye dönüştürülmemesine de bir anlam veremiyorum.
Daday'la ilgili ilk kitabı yazan Serdar Bıyıklı, bu konuda şunları söylüyor:
"O evin Ecevit ailesi kadar tarihi yanı da önemli. Neredeyse 500 yıllık bir geçmişi var. Ecevit başbakan olduğu zaman çok sayıda bakan ve milletvekili gelip kontrol etti ve müze yapacaklarını söylediler ama sonra ne gelen oldu ne de soran..."