CHP Kurultayı için Ankara'dayız. Kim ne hesabı yaparsa yapsın, CHP çifte kurultaya giderken delegelerin kararını en çok "Hangi CHP?" sorusuna verilecek cevap etkileyecek.
Yeni CHP mi eski CHP mi?
Ya da Türkiye'nin sorunlarına dokunmaya çalışan, utangaç bir biçimde de olsa değişimi savunan bir CHP mi yoksa statükoya mahkûm eden bir CHP mi?
Delegelerin büyük çoğunluğu kurultay salonuna giderlerken partinin ikinci adamı Nihat Matkap'la, Meclis grubunun ikinci adımı Muharrem İnce'nin söyledikleri arasında bir seçim yapacaklar...
Ya Muharrem İnce'nin şu söylediklerine yakın duracaklar: "CHP'liler ikiye ayrılır, 'CHP'lilerle kavga eden CHP'liler', 'AKP'lilerle kavga eden CHP'liler', Ben AKP'lilerle kavga eden CHP'lilerdenim.
Parti içi konuları asla basınla paylaşmam."
Ya da "kavga eden CHP" zihniyetine karşı Nihat Matkap'ın şu söylediklerinin gereğini yapacaklar:
"İktidar olamıyorsak, bu tamamen bizim siyasetimizin eksikliğinden kaynaklanıyor. Türkiye'nin ihtiyacı olan politikaları üretememişiz ve dünyadaki gelişmelere ayak uyduramamışız demek ki."
CHP delegeleri kendi aralarında "Valla bizim delegenin ne yapacağı hiç belli olmaz" diye konuşsalar da genel eğilim "değişim"den yana görünüyor.
Şimdi buraya bir nokta koyup iki ay önce izlediğim Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) kongresine gidelim...
O kongrede SDP'nin yeni politikaları enine boyuna tartışılırken, örgütlenme modeli de yenileniyordu.
CHP'liler "çarşaf liste mi yoksa blok liste mi olsun" diye tartışırken AB'nin solu, bırakın delegeleri o bölgede partiye üye olan herkesin, hatta oy verecek halkın kararıyla adaylarını belirliyor. Aynı yöntemi Fransız solu da uyguluyor.
Fransa solu önümüzdeki seçimlerde büyük olasılıkla Sarkozy'yi iktidardan indirecek. Kamuoyu yoklamalarında Fransa Sosyalist Partisi bir hayli önde gidiyor.
Peki, bu seçime giderken ne yaptılar?
İki yıl önce Fransız Sosyalist Partisi 1. Sekreteri Martine Aubry'nin ortaya attığı "ihtimam toplumu" kavramı siyasal tartışmalara hayli ivme kazandırırken, her kademedeki parti adaylarının üyeler hatta bölge halkı tarafından seçilmesini sağlayan katılımcı yaklaşım da "statükoculaşan sol"u halkla buluşturdu. Bu buluşmadan bir sol iktidar çıkar mı onu da ilk seçimlerde göreceğiz.
Avrupa solunun yaşadıklarına bakınca CHP'nin çok gerilerde kaldığı açık... Yeni politikalar tartışılamadığı gibi eskiler, iktidar hırsıyla yenileşme isteyenleri de aforoz ediyor ve CHP'yi kilitliyor. Artık geldiğimiz noktada bu kesimler, ya yenilgiyi kabul edip, yenilikçilere ayak uyduracak ya ayrılıp gidecekler.
Görünen o ki, belki küçük bir grup ayrılıp DSP'ye gider ama ana kitle CHP'de kalır. CHP gelenekleri, hazır tabanı ve siyaset üretme potansiyeli olan önemli bir parti... Tabii tersi olur da eskiler kazanırsa bu önemi bile kalmayabilir.