Askeri vesayet sistemini tartıştığımız bugünlerden 20 yıl önceye bakınca çok şeyin değiştiğini görüyoruz.
Aktüel Dergisi'nde de yer alan "20 yılın unutulmayan siyasi lafları" başlıklı derleme tam da bunu anlatıyor. Bir anlamda da sivil siyasetçilerin çaresizliğini...
Hoş magazin diyebileceğimiz sözler de var ama özellikle Kürt meselesi, Susurluk ve seçim iddialarıyla ilgili söylenenleri biraz geliştirince siyasetin 20 yıllık fotoğrafı da ortaya çıkıyor.
Temmuz 1990... SHP'nin Kürt Raporu'nda bir tespit:
"Doğu ve Güneydoğu Anadolu sorunu da, Kürt sorunu da Türkiye'nin demokratikleşme ve demokratik haklar sorunu ile iç içedir."
Tarih 14 Ekim 1991... Cumhurbaşkanı Turgut Özal şöyle diyor:
"Kürt meselesini mutlaka çözeceğim. Bu benim milletime yapacağım son hizmetim olacaktır. Bu meseleye bir çözüm bulamazsak büyük devlet olamayız. Bu sorunu halleden kişi 2. Mustafa Kemal olur."
Başbakan Süleyman Demirel, 1992 yılında hükümeti kurduktan sonra gittiği Diyarbakır meydanında "Kürt realitesini tanıyoruz" diyor ve ekliyordu
"Bu ülkede bazı insanlar kendilerine Kürt demektedirler. Onlar vatandaştırlar, bu ülkenin sahibidirler, azınlık değildirler."
Kürt meselesi, 28 Şubat postmodern darbesiyle hükümetten düşürülen Necmettin Erbakan'ın da gündemindeydi. Bu konuda söyledikleri çarpıcıydı:
"Bu ülkenin evlatları asırlar boyu mektebe başlarken, besmeleyle başlar. Siz geldiniz, bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine, 'Türküm, doğruyum, çalışkanım.' Sen bunu söyleyince, öbür taraftan da Kürt kökenli bir Müslüman evladı, 'Ya öyle mi, ben de Kürtüm, daha doğruyum, daha çalışkanım' deme hakkını kazandı. O Meclis yarın inananların eline geçecek. Bütün bu haklar kan dökülmeden verilecek."
Bülent Ecevit ise meseleye hiçbir dönem "Kürt" adı koyarak yaklaşmadı: "Kürt sorunu yok aşiret sorunu var" diyordu. İlginçtir bu sorunun en önemli aktörü Öcalan da onun döneminde yakalandı ve Türkiye'ye getirildi. Ancak o bile şaşkındı.
"Neden bize Öcalan'ı verdiler anlamadım"
Türkiye'deki milliyetçiliğin "Başbuğ"u MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş de Kürt adını anmayan siyasetçilerdendi.
Ancak Türkeş, 90'larda DEP Milletvekili Orhan Doğan'ın "Türkiye mozaiktir" sözüne verdiği "Ne mozayiği ulan! Mermer mermer..." tepkisinden sonra şunları söylemek zorunda kaldı:
"Biz ne kadar Türk'sek onlarda o kadar Türk'tür, Onlar ne kadar Kürt'se bizde o kadar Kürt'üz"
Merkez sağda Tansu Çiller'in Kürt sorunu eksenli "Bask modeli" çıkışının da Mesut Yılmaz'ın, "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" sözünün de gereği yapılmadı ama kayıtlarda yerini alan bir söz...
Kayıtlara geçen bir söz de Devlet Bahçeli'nin Yılmaz'a cevabıydı:
"Biz o Diyarbakır'dan geçen yolu Ankara'da kesmesini biliriz."
Sadece Kürt sorunu değil, Susurluk skandalı, askerin siyasete müdahalesi ve seçimlerle ilgili iddialar da ilginçti...
Demirel: "Devlet bazen rutin dışına çıkabilir"
Deniz Baykal : "Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasına silahlı kuvvetler kayıtsız kalmayacaktır diye düşünüyorum..."
"Kaybedersem Rodas'a kadar yüzerim."
Muhsin Yazıcıoğlu: "Namlusunu millete çeviren tanka selam durmam..."
İçişleri Bakanı Meral Akşener 28 Şubat sürecinde kendisini kazığa oturtacağını söyleyen bir komutana Voyvoda'nın eşcinsel olduğunu ima ederek şöyle cevap veriyordu:
"Söyleyin ona, ben Balkanlıyım. Kazık deyince aklıma Kazıklı Voyvoda geldi. Voyvodayı da iyi tanırız..." Sivas'ta 37 kişinin Madımak'ta katledilmesinden sonra Tansu Çiller konuşuyor:
"Halktan kimsenin burnu kanamamıştır ve ölenler de çıkan yangından boğularak ölmüştür."
Kemal Kılıçdaroğlu : "Başbakan ordunun teamüllerine uymak zorunda..."
Hala yerinde sayan siyasetçiler yok değil... Ama zor da olsa o günlerden bugünlere çok şey değişti...