Önündeki sıfatı ister eski ister yeni olsun CHP'nin durumu hiç iyi değil.
Alın Suriye olayını...
Arap Baharı, Ortadoğu statükosunun son kalesi Suriye'yi sarsarken CHP bir değil iki kez o ülkeye heyet gönderiyor.
Sokakta halk katledilirken onlar Baas rejimine, diktatörlüğe destek veriyor.
Ve CHP yetkilileri resmi açıklama yapıyor.
"Türkiye Batı'nın taşeronu."
"Esad'a karşı çıkanlar terörist."
Şimdi ne oldu?
Gördünüz o sahneleri... Atatürk'e ve bayrağa Esat yanlıları saldırdı. CHP yetkilileri de sanki o desteği onlar vermemiş gibi çıkıp Baas rejimini kınadılar.
CHP'de dünyayı, Türkiye'yi doğru okuyan birileri yok mu acaba?
Bu kadar öngörüsüz bir siyaset olabilir mi?
Şimdi biri çıkıp şu soruyu sormuyor mu? "Biz neden bu kadar yanlışı bir arada yapıyoruz?"
Aslında bunun nedeni belli, CHP'nin genetiği...
Baksanıza, halkı katleden Baasçı diktatörlüğe destek vermek için Suriye'ye giden Birgül Ayman Güler de CHP'li, "Dersim'de yaşanan tarihi gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor" diyen Hüseyin Akgül de...CHP bu iki, hatta daha fazla siyasi çizgi arasında derin bir sıkışma yaşıyor.
Dün Meclis'te "ulusalcılar" olarak nitelenen milletvekilleri basın toplantısı yapıp genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nu "Dersim" konusunda açıklama yapmaya çağırdı.
Peki, genel başkanları kim?
Bir Dersim mağduru. Babası sürgüne gönderilmiş, halası "40 kişiyle birlikte götürülüp" öldürülmüş bir Dersim mağduru...
Eşi Sevim Kılıçdaroğlu Dersim'le ilgili şu acı gerçeğin altını çiziyor: "Derin izler bırakıyor, öfkeleniyorsunuz..."
Kürt ve Alevi kimliğiyle CHP'nin başında olmak gerçekten zor...
Bu nedenle Hasan Bülent Kahraman hoca haklı olarak şu soruyu soruyor:
"Şimdi bu CHP'nin şu restorasyon döneminde tıpkı Varlık Vergisi gibi, Tek Parti idaresinin getirdiği Dersim Faciası'nı savunmasını, bırakın o münferit olayları, hepsinin hazırlayıcısı olan Tek Parti dönemini sahiplenmesinin, onun bugüne taşınmış kurumlarını benimsemesinin anlamı var mı?"
İşte CHP yönetimini zorlayan bu sıkışma ve kafa karışıklığı parti içi ve parti dışı aktörlerin iştahını kabartıyor.
Tam bu zeminde CHP'ye yakınlığı ile bilinen gazeteci Barış Yarkadaş, Kılıçdaroğlu'nun Türkiye Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı, TESEV üyesi olduğunu tartışma konusu yapıyor. TESEV meselesini aslında ilk kez 9 Kasım'da Baykal'a yakın eski CHP Milletvekili Esfender Korkmaz yazdı.
"Kurucular, TESEV'in prensiplerine uymayı taahhüt etmiştir. Bu kurucular arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğluda var. Vakıf senedinde soyadı sırasına göre 183. sırada yer almaktadır."
CHP Genel Başkanı olmuş bir ismin TESEV üyeliği "ulusalcıların" güçlü olduğu bir yapıda elbette tartışılabilir ama partinin "değişmesi" gerektiğini söyleyenlerin bu üyelik üzerinden bir savaş yürütmesi gerçekten ilginç bir durum... Kemal Derviş ve Hurşit Güneş'in de üye olduğu biliniyor. Hatta bir iddiaya göre Parti Meclisi içinde de çok sayıda TESEV üyesinden söz ediliyor.
Peki TESEV üyesi olmak bir CHP'li için ölüm kalım meselesi mi yoksa işin içinde başka bir hesap mı var?
Bu sorunun cevabı parti içi iktidar mücadelesini akla getiriyor.
O mücadelenin önemli isimlerinden biri de CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin. Tekin ile Yarkadaş'ın yakınlığı da malum.
Yarkadaş'ın yazılarında sık sık "Kılıçdaroğlu CHP'yi, SHP'lilerle dolduruyor" ithamında bulunması da bu olasılığı güçlendiriyor.
Durumu bir CHP'li özetliyor:
"Yukarıda bir gerilim var, bunu hissediyoruz.
Kemal Bey eski Baykal ve Sav'a bağlı kadrolarla kongrelere gitmek istemiyor. Süreç de başladı. Başta İstanbul olmak üzere çok sayıda ilde partinin ilçe başkanları performans eksikliği nedeniyle görevlerinden alındı veya alınacak. Bunların çoğu da Gürsel Tekin'e yakın. Kemal Bey'i itibarsızlaştırmanın nedeni bu..."
Karşımızda sadece Suriye konusunda değil birçok alanda öngörüsüz siyasetiyle ivme kaybeden bir CHP var.
İçeride de o ivmeyi yükseltecek bir siyasi aktör görünmüyor. Tekin'in bu aktör olmadığı belli, ama dışarıda sırasını bekleyen bir aktör var.
CHP'nin parti içi kavgaya yönelmesi ve siyaset ürütememesi sadece onun hanesine artı yazıyor...