İki gündür eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner'e ait olduğu ileri sürülen bir konuşmayı dinliyoruz. Müthiş bir konuşma. Bu konuşma, Özal döneminden bu yana askeri vesayete karşı süren mücadelede sivillerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
Yapılan her eleştiriyi "TSK düşmanlığı" olarak niteleyenlerin dönüp dönüp bu konuşmayı dinlemesinde yarar var. Belki o zaman "Şu ortam dinlemeleri de çok oldu" deyip gerçeği görmezlikten gelmezler.
Elbette bu dinlemeler ürkütücü ve özgürlüğü daraltıcı yasa dışı dinlemelerdir ama ne ilginçtir ki bugüne kadar ortaya çıkan konuşmalar tam aksi bir işlevi yerine getirdi.
Darbecileri susturdu, kendi döşediği mayınla Çukurca'da ölen 7 askeri şehit olarak sunup bizi kandıran zihniyeti deşifre etti, Heronlar gerçeğini bize gösterdi.
Şimdi de bizzat en üst komutan olduğu ileri sürülen birinin ağzından bırakın diğerlerini bir erin alnından nasıl vurulduğunu öğrendik.
Bilişim teknolojisi, Wikileaks belgeleriyle eski dünyayı sarsıp şeffaflaştırdığı gibi, ses kayıtları, darbe günlükleri de bizim eski devletin kirli ilişkilerini ortaya döküyor.
Bunun bir zafiyetten çok bir temizliğe yol açtığı çok açık.
Koşaner'e ait olduğu iddia edilen konuşma şu ana kadar ne Milli Savunma Bakanı, ne de Genelkurmay Başkanlığı tarafından yalanlanmadı.
Aslında daha öncekiler de aynı şekilde önce ret edilseler de sonradan gerçek oldukları anlaşıldı. Hatta Çukurca'daki mayın patlatılması nedeniyle dönemin komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya ve Tuğgeneral Zeki Es şu anda yargı önünde...
Şimdi gelelim Koşaner'in öteki konuşmalarına...
Birkaçının altını çizmekte yarar var.
Bir: Heron meselesi
Hakkari'nin Çukurca ilçesine bağlı Hantepe'ye 20 Temmuz 2010'da yapılan PKK baskını Heronlar (insansız uçak) tarafından görüntülenmesine rağmen hiçbir önlem alınmaması çok tartışılmıştı.
Taraf gazetesinin gündeme taşıdığı bu olayla ilgili hiçbir soruşturma açılmadığı gibi tam aksine "TSK yıpratılıyor" denilmişti.
Bakın bu olayı Koşaner nasıl anlatıyor: "İHA'dan görüntü gören komutan mutlaka operasyona müdahale edip sevk idare etmeli. Neden bunu söylüyorum. Önümüzde örneği var. Bir daha o hataya düşmeyelim.
İşte bu Hantepe mantepe olayında operasyon yapan komutan arazideydi. Orada bilmem ne tepesindeydi. Ama ekrana bakan komutanlık civardaki komutanlığımızın ona müdahale etme yetkisi yoktu. Böylece bir koordinesizlik oldu zamanında müdahale edemedik."
Bu "ilgisizliğin" bedeli neydi biliyor musunuz? 7 asker şehit, 8 asker yaralı...
İki: 35'inci madde... Askerlerin, İç Hizmet Kanununun 35'inci maddesini, darbe yapmanın gerekçesi olarak göstermeleri çok tartışıldı halen de tartışılıyor.
Peki, Koşaner ne diyor bu konuda?
"Hani diyorlar ya 35. maddeyi kaldır da bilmem ne maddeyi koy. İster koy ister koyma. Biz silahlı kuvvetler olarak bunun için varız. Bu bizim doğal tarihi görevimiz."
Anlaşılan, askeri eğitim sistemi değişmediği sürece bu "kurtarıcı" zihniyetten kurtulma şansımız yok.
Üç: Sayıştay Kanunu ve Ombudsmanlık... Sivil iradenin son dönemde değiştirdiği ancak yetersiz olduğu bilinen Sayıştay kanununun değişmesi askeri harcamalara bir ölçüde Meclis denetimi getirdi. Bir de 12 Eylül referandumuyla gelen ombudsmanlık meselesi var. Bakın ordu üst yönetimi demokrasinin gereği bu iki yeniliği nasıl yorumlanıyor.
"Arkadaşlar Sayıştay Kanunu değişti. Çok dikkat ediniz. Para işleri bundan sonra çok ciddiye bindi. Sayıştay denetleyecek. Bir de bu kamu denetçiliği "Ombudsman" denen sistem yakın zamanda şeye girecek. Bu da her türlü idari şikâyette bize de gelecek hesap soracak. Diyecek siz bu adamı dövmüşsünüz niye dövdünüz. Böyle bir ihtimal de var, ama daha yakında değil, kanun çıkacak. Bu sıkıntılı durumlara gelmemizin sebebi arkadaşlar maalesef biziz. Bizleriz. Hata yaptık. Yanlış şeyler yaptık. İşte evrakımıza bilmem nemize sahip olmadık."
Ergenekon'a ve darbecilerin yargılanmasına karşı çıkanların neden "kapalı devre" çalışan eski Türkiye'yi istedikleri şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Ve samimiyetle soralım; orduyu kim yıpratıyor? Eleştirenler mi bu işleri yapanlar mı?