Evet, gereksiz uzunlukları atarak kısalttığım Prof. Kaboğlu'nun cevabına benim de cevabım var.
Sayın Kaboğlu, kamuda bilinen bir kişi olduğunuz için size yönelik değerlendirme yapılmasından daha doğal bir şey olamaz. Basın özgürlüğü açısından bunu engellemek de kimsenin haddi değildir... Kusura bakmayın imajınızla ilgili tartışmayı yaratan bizzat siz olduğunuz için yaptıklarınıza bakın. Şimdi gelelim "Statükoya sarılmak" ile "yasallık" meselesine...
İşin doğrusu demokratik olmayan düzenlerde bu iki kavram genelde örtüşür.
Sizin "yasallık"a sarılmanız ne yazık ki bir kürsü başkanı olarak sizi haklı kılmıyor.
Hele sözünü ettiğimiz yasallık 12 Eylül diktatörlüğünün üniversitelere dayattığı "mevzuat" ise buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.
Sizin gibi "Sosyalist" olduğunu söyleyen bir kürsü başkanının, statükonun akademik özgürlüğe en fazla zararı veren yorumuna bu kadar sarılması, yasal olmadığı gibi meşru hiç değildir.
Amaç atamanın kendisi değil de usule ilişkin hatalar ise, usul eksikliğinin giderilmesiyle aynı atama yine yapılabilirdi. Ama siz, bunun yerine basın yoluyla, dernek ve sendikaları devreye sokarak hatta bir siyasi partiye malzeme sunarak mücadele ettiniz... Bu çaba, itirazınızın yalnızca usul sorunlarına yönelik olmadığını göstermektedir.
Öğretim üyeleriyle ilgili verdiğiniz bilgiler doğrudur. Ancak bu durum, ihtiyaç olmadığı görüşünün keyfi gerekçelere dayandığı gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Doğrusu İstanbul Üniversitesi'nde yaşananları hatırlatmanız da iyi oldu. O üniversitedeki "direnişçiler" de "ihtiyaç yoktur" gerekçesini kullanmışlardı. Gördüğünüz gibi statükonun sağcısıyla solcusu arasında bir fark yok.
Her iki üniversitedeki farklı figürlerin aynı gerekçeyi kullanması ve genç bir öğretim üyesinin akademik hayatını engelleme çabaları kimin güçlüden ya da statükodan yana olduğunu çok açık gösteriyor.