Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 13 yıl sonra gerçekleşen Umman gezisini geride bırakırken şu gerçeğin altını çizmek gerekiyor:
"Türkiye'ye bölgede güçlü bir rol biçiliyor."
Bu rolü Türkiye kendi kendine üstleniyor da değil, Cumhurbaşkanı Gül'ün deyimiyle eksikliklerine rağmen demokraside ulaşılan seviye, tarihsel derinlik ve son yıllarda dünyada yükselen performansı bu rolü zorunlu kılıyor.
Umman'dan Türkiye'ye dönüşte görüşmelerden memnun ayrılan Cumhurbaşkanı Gül de Türkiye'nin bu rolüne dikkat çekiyor:
"Türkiye, tüm bölgede çok yakın takip edilen bir ülke. Siyasetiyle, düşünce hayatıyla, sosyal değişimlerle... Türkiye açık bir toplum... O açıdan Türkiye ilham kaynağıdır ve önemlidir. Ama Türkiye'dekiler bunun farkında değil. Özellikle siyasi tartışmalarda çok içe dönük bir yapı var. İçe kapalı bir ülke gibi. Türkiye deyince sadece siyaset akla gelmemeli. Türkiye'nin entelektüelliği, ekonomisi, ilim hayatı, sanat hayatı var... Dünyayı dolaştığımda, işadamlarımızın siyasetin de kamu anlayışının da fersah fersah ilerisinde olduğunu görüyorum."
Umman gezisi Türkiye'nin bu rolünü pekiştiren bir karşılamayla başladı. Ülke iki gün boyunca Türkiye Cumhurbaşkanı Gül ve beraberindeki heyete odaklanmıştı.
Biz de Arap Yarımadası'nın Hint Okyanusu'na açılan kıyılarına kurulmuş son ülkesi Umman'a...
Umman nüfusu 3 milyon civarında küçük ama etkili bir ülke... 40 yıldır Sultanı Kâbus Bin Said Al Said tarafından yönetiliyor.
Ülkeyi Sultan yönetiyor ama bu Sultan biraz farklı. O farkı sosyolog gözüyle uçakta sohbet ettiğim Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu şöyle anlatıyor:
"1970'ten beri iktidarda olan Sultan Kâbus ülkeyi çok değiştirmiş. Başarısındaki en büyük neden arkasındaki kadın desteği... Kadınlar ülkede her göreve gelebiliyor."
Doğrusu bu değişimi insan daha uçaktan Muskat Havaalanı'na iner inmez hissediyor. Kalacağımız otele giderken "hançer ve gül"ün simgelediği temiz, bol ağaçlı, düzenli ve bakımlı bir şehirle karşılaşıyoruz.
Biraz yapay olsa da güzel bir şehir Muskat.
Sarayda yemek
İlk günün akşamı böyle postmodern bir ülke yaratan Sultan Kâbus'un yaşadığı postmodern saraya gidiyoruz. Sultan, Cumhurbaşkanı Gül onuruna bir yemek veriyor.
Şaşaalı saraya girdiğimizde Ummanlı ve Türkiyeli işadamlarıyla karşılaşıyoruz. Herkes yemek saatini bekliyor. Sigara içmek yasak... Ve yemek saati uzadıkça insanlar sıkılmaya başlıyor.
Nihayet, saat 21.30 gibi yemek salonuna geçiyoruz. Ali Bulaç'la birlikte salonun büyüklüğünü hesaplıyoruz. 1500 metrekarede karar kılıyoruz.
Sofrada ekmek sepeti, tereyağı ve küçük bir zeytinyağı tabağı var. Bir sarayda ilk kez bir Sultan'la yemek yiyeceğiz. Milli marşlar çalındıktan sonra yemek servisi başlayacak, ama bir görevli işaret vermedikçe garsonlar hareket etmiyor. O da öyle el kol işareti yaparak değil, resmi bir tören gibi yapıyor bu işareti. Ve yemekler geliyor... Çorbayla başlayan seremoni hurma tatlısı ve kahveyle noktalanıyor.
Yemeklerin lezzetli olup olmadığı bir yana, uzun sürmesi inanılmaz sıkıyor ve insan bir an önce o görkemli, ışıltılı Saray'dan kaçmak istiyor.
Her şey bir yana yemekte Sultan Kâbus'un Cumhurbaşkanı Gül'e gösterdiği ilgi kimsenin gözünden kaçmıyor. Ummanlı bir işadamı şöyle diyor:
"Sultan, kimseye bu kadar uzun vakit ayırmaz. Bu ilgi Cumhurbaşkanınıza ve Türkiye'ye sevgisini gösteriyor."