Bölgemizde şaşırtıcı ve hızlı bir değişim yaşanıyor. Bu değişimin itici gücü Türkiye... Türkiye kendi içinde ciddi bir değişim yaşadığı gibi çevresini de etkiliyor, hatta çevre ülkelerini de değiştiriyor. Örneğin, on yıl önce savaşın eşiğine gelen Türkiye-Suriye ilişkilerinin bu noktaya geleceği söylenseydi kim inanırdı?
Çok değil 3 yıl önce yerel yönetimler eksenli bir toplantı nedeniyle Şam'daydım. İki ülke arasındaki ilişkiler henüz yeni kuruluyordu ve herkes geleceğe umutla bakıyordu.
O umutla bugün vizelerin kaldırıldığı bir noktaya geldik.
Kuşkusuz bu köklü değişimde, Türkiye'nin komşularıyla izlediği "sıfır sorun" politikasının ciddi etkisi var. Ama Irak'taki Saddam rejiminin yıkılmasını da göz ardı etmemek gerekiyor.
Irak'taki Baasçı rejimin yıkılması, bedeli ağır da olsa Ortadoğu'da statükoyu sarstı.
Birbirini besleyen statükocu devletler değişmeye başladı. Suriye, bu statükocu devletlerin başında geliyordu.
Cumhurbaşkanı Beşşar Esad'n göreve gelmesi ve bölgedeki değişimle önce Suriye'nin dış ilişkileri değişti. Şimdi asıl merak edilen ise içeride bir değişim olup olmayacağı.
Merak ediliyor çünkü Suriye'nin demokrasi ve insan hakları karnesi gerçekten kötü. Uzun yıllardır sıkıyönetimi de aşan baskıcı bir yönetim söz konusu. 1982'de Hama şehrinin bombalanması ve onlarca insanın katledilmesi, aynı şekilde Kürtlere yönelik katliamlar ve 17 bini aşan kayıp insan, ilk bakışta göze çarpanlar...
Ayrıca siyasi ve etnik ayrımcılıktan kaynaklanan mülk edinme, kimlik hakkı gibi en temel hak ve özgürlükler de baskı altında.
Suriye geçmişiyle yüzleşmeli
Şimdi elimde Mazlumder'in hazırladığı "Suriye İnsan Hakları Değerlendirme Raporu" var.
Raporda Suriye'de uzun yıllar devam eden baskıcı rejimin nasıl bir tahribat yaptığı ve binlerce insanın hayatına mal olduğu ayrıntılı biçimde anlatılıyor.
Suriye tarihindeki insan hakları ihlallerine yer verilen raporda şöyle deniyor:
"Hâlihazırda Türkiye ile ilişkileri her geçen gün gelişmekte olan Suriye'nin uluslararası alanda gelecekte yer bulabilmesi için, insan hakları alanında atması gereken önemli adımlar bulunmaktadır. Kürtlere yönelik ayrımcı politikaların sona ermesi; İhvan-ı Müslimin'le ilgili yasaların değiştirilmesi ve yurtdışında halen mülteci olarak yaşayan muhaliflerin dönüşünün önünün açılması; haksız tutuklama, işkence ve gözaltılarla ilgili uluslararası hukuka uygun düzenlemeler ve reformlar yapılması gerekmektedir."
Aslında bölge ülkelerinin tümünde benzer sorunlar yaşanıyor ve benzer insan hakları ihlalleri söz konusu.
Oysa küresel çağ, artık ne baskıcı ülkeleri, ne de kirli geçmişleriyle yüzleşmeyen ülkeleri kabul ediyor...
Son 20 yıla bakın... Toplu katliam ve işkence yapanlar cezalandırılıyor. Halepçe, Bosna, Ebu Gureyb, Guantanamo, Ruanda ve başka yerlerde yaşanan katliamlar ve kayıpların hesabı soruluyor, savaş suçluları insan hakları mahkemelerince yargı önüne çıkartılıyor.
Yavaş da olsa bunlar yapılıyor ve her ülke bu değişimden payına düşeni alıyor.
Suriye'nin de artık kendi geçmişiyle yüzleşmesi gerekiyor. Bu noktada Türkiye ile ilişkileri, Suriye'ye önemli bir fırsat sunuyor.
Kısa süre önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve 10'a yakın bakanın Suriye'nin Halep şehrinde üst düzey toplantılar yapması bu fırsatın daha da gelişeceğini gösteriyor.
Komşumuz Suriye'de demokrasi ve insan haklarının gelişmesi sadece iki halk için değil, tüm bölge için motive edici olacak. Ayrıca hepsinin çözülmeyen bir Kürt meselesi var ve sorunun demokrasi içinde çözümü birbirini etkileyecek.
Bu nedenle iki ülke arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması için sadece devlet düzeyinde değil, sivil toplum kuruluşları arasında da yeni ilişkilerin kurulması gerekiyor.
Belki de işe, 2 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine dönmesine destek vermekle başlanabilir. Bu açıdan Mazlumder'in raporu önemli veriler sunuyor.