Türkiye'nin 2009'da yüzleştiği sorunlardan biri de Roman meselesiydi. Yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan, kimsenin ilgilenmediği, buna karşın da seslerini çıkarmayan, daha doğrusu çıkaramayan Çingenelerden söz ediyorum...
Güzelim Çingene kelimesi yerine Roman kullanılıyor olması da ayrı bir konu ama haksız da sayılmazlar.
Çünkü büyük bir önyargı var.
Başbakan Erdoğan Rusya dönüşü uçakta demokratik açılımlarla ilgili konuşurken çok çarpıcı bir gerçeğin altını çiziyordu:
"Bir Roman, çocuğunu okula gönderdiğinde bazı yerlerde, diğer veliler çocuklarını o sınıftan alıyorlardı. Bu bir zulümdür. Ortadan kaldıracağız..."
Gerçekten Türkiye'de Çingeneler sadece okulda değil, hayatın her alanında "Esmer vatandaş" denilerek hep küçümsendi.
Sayıları 2-3 milyon civarında olmasına rağmen, bir Roman derneği başkanı şöyle diyor:
"Üniversite okuyanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bizde ilkokulu bitirebilmişlere üniversite mezunu muamelesi yapılıyor."
Şehirlerin en kötü yerlerinde yaşayan, toplumun diğer kesimleriyle ilişki kuramayan, kimsenin ilgilenmediği bir toplum Çingeneler...
İşin ilginç tarafı bugüne kadar ne devlet ne de siyaset o insanlara el attı. Aynı şekilde onlarca üniversitemiz var ama son yıllarda yapılan biri iki çalışma dışında Çingeneler üzerine yapılmış ciddi bir araştırma da yok.
Tabii haksızlık etmemek gerekiyor, istisnalar da var.
90'lı yıllardı sanıyorum, bugün CHP İstanbul İl Başkanı olan Gürsel Tekin, beni İstanbul Kadıköy'de bir mahalleye götürdü. Çingenelerin ağırlıkta olduğu mahallede ilk kez SHP delegesi olan bir Çingene ile tanıştım. O tanışmayı sağlayan Tekin, bana göre küçük çapta da olsa 80'li yılların ortasında ilk Çingene açılımını başlatmıştı.
Çünkü o açılımla o mahallede yaşayan 40 kişi ilk kez kamuda görev almış ve hayatları değişmişti.
Bugün de bu ülkede yaşayan tüm Çingenelerin hayatlarının değişeceği yeni bir süreç başlıyor.
Dernek bile kurulamıyordu
Bu sürecin ilk adımı, geçen yıl İzmir Romanlar Derneği Başkanı Abdullah Cıstır'ın AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi'yi aramasıyla başladı.
Ardından 17 Kasım 2009'da 87 Roman Derneği bir araya geldi ve sorunlarını tespit edip hükümete iletti. Elbette Türkiye'deki önyargıları kırmak, yasal engelleri ortadan kaldırmak kolay olmuyor. Daha 15 yıl önce bu ülkede Çingeneler dernek bile kuramıyordu.
İzmir Romanlar Derneği Başkanı Abdullah Cıstır şöyle diyor:
"1996'da bir derneğimiz kuruldu.
Başkanımız Yakup Bardak'tı. O zaman 'Ayrımcılık mı yapıyorsunuz' diye suçladılar. Dernek kapatıldı ve başkanımız mahkemeye verildi. Biz birkaç milyon Roman'ı eğitmeye, olgunlaştırmaya, sisteme entegre etmeye çalışırken, aslında 68 milyonu da önyargılardan kurtarmak lazım. Çünkü bize karşı çok fazla önyargı var."
Doğrusu bu önyargıları kırmak için çaba harcayan sadece Türkiye de değil. 27 AB ülkesinde de benzer çalışmalar yapılıyor. Tabii oralarda bir hayli yol alınmış, hatta bazı ülkelerde Roman milletvekili bile var.
Türkiye'deki Çingene önderleri son 5-6 yıldır sürekli AB eksenli çalışmalara katılıyor, demokratik dünyada insanın ne kadar değerli olduğunu yakından izliyorlar.
Bu nedenle de "demokratik açılım" sürecinin, Çingeneleri bütün coşkusu ve renkleriyle Türkiye'nin zenginliğine katacağına inanıyorlar.
Ne istediklerini Abdullah Cıstır özetle şöyle anlatıyor: "Biz her ne kadar kendimizi Roman olarak ifade etsek de, bu memleketin asli unsurları olarak görüyoruz. Dolayısıyla da asli unsurları gibi de saygı görmek istiyoruz, hem devletten hem milletten..."