Şu sıralarda herkesin merak ettiği soru şu: Odağında Kürt meselesi olan "Demokratik açılım" süreci bundan sonra nasıl seyredecek?
AB'nin başkenti Brüksel'de de, dönüp geldiğimiz İstanbul'da da nereye gitsek aynı soru soruluyor. Önceki akşam Avukat Kezban Hatemi, Mustafa Armağan ve Gülten Kaya'yla birlikte TRT 2'de yayınlanan "Büyüteç" programına katıldım.
Yrd. Doç. Dr. Savaş Genç'in sunduğu program daha önce TRT geleneğinde görülmeyen çarpıcı konuları ekrana taşımış ve hayli tartışılmıştı. Bu kez de Başbakan Erdoğan'ın AK Parti kongresinde, Türkiye'nin zenginliği diye nitelediği 14 isim ekseninde şekillenen yeni siyasal süreci büyüteç altına aldı. Bir anlamda yıllarca resmi ideoloji tarafından dışlanan, hapislere atılan hatta ölüme sürüklenen isimler TRT ekranına taşındı.
Bu gerçekten önemli bir çabaydı...
Bu önemi daha program başlamadan Gülten Kaya sitem ederek, Kezban Hatemi ise şaşırarak dile getiriyordu.
Programda çok şey tartışıldı ama en çok da "Demokratik Açılım" sürecinin sabote edilip edilmeyeceği üzerinde duruldu.
Ben sürecin toplumdan destek gördüğünü, ama siyasetin daha çok çalışması gerektiğini, provokasyon olasılığının ise zayıf olduğunu söyledim.
Avukat Hatemi ise aynı fikirde değildi:
"Türkiye bir an önce Anayasa değişikliğine gitmeli. Hukuk güvencesi olmadan söylenenlerin ve açılımın hiçbir anlamı olmaz. İstanbul'un önemli camilerine birden mahyalar asılıyor. Nereden çıktı bunlar? Diyanet İşleri Başkanlığı'nı aradım. 'Haberimiz yok. İzni biz vermiyoruz' dediler. İstanbul Vali Yardımcısı'nın başkanlığında bir komisyon bu işe karar vermiş. Bu düpedüz psikolojik harekettir."