Çek Cumhuriyeti maçından sonra "Bir kez daha mucizevi bir maç oynanacak" dense, belki kimse inanmazdı. Ama oynandı ve gerçekten Viyana'da bir mucize gerçekleşti.
Semih'in golüyle eminim maçı izleyen herkes inanılmaz duygular yaşadı ama stadın içinde olanların ruh hali çok farklıydı.
Ernst Happel Stadyumu'nu dolduran 15 bine yakın Türkiye vatandaşının coşkusu inanılmazdı.
Aslında hepimiz gerçeği biliyor ve görüyorduk. İyi oynamıyor ama kazanıyorduk. Çünkü kazanmaya çok ihtiyacımız vardı. Siyasetin kaosundan, darbe korkusundan, ekonomik kriz tehdidinden sıkılmıştık.
İyi şeylere, içimizi ısıtacak bir zafere ihtiyacımız vardı.
Daha İstanbul'dan Viyana'ya gitmek için havaalanına giderken taksi şoförü şöyle diyordu:
"İnşallah bu kez de kazanacağız." Milli Takım'ın son maçları üzerine onlarca yazı okudum. Kimse neler olduğunu tam olarak izah edemiyordu. Kimi milyonların duasıyla, kimi milli duyguyla, kimi de yürekle açıklıyordu sonuçları.
Türkiye tek yürek!
Ernst Happel Stadı'na birkaç arkadaşla birlikte giriyoruz.
İşadamı Adnan Çebi, Alaattin Kuday ve Viyana'da yaşayan Arzu Kempeks Toros, eşi Christoph ve 10 yaşındaki oğlu Yunus ...
İçimizde en iddialı olan Yunus... Daha maç başlamadan aklından ve yüreğinden geçeni söylüyor:
"Maç penaltılara kalacak ve Rüştü iki penaltı kurtaracak."
Neredeyse küçük Yunus maçın sonucunu birebir bilmişti.
Aynı şeyi daha stadyumun kapısından girerken karşılaştığımız Harika Güral da söylüyor. Güral'ın geçmişini Alaattin Kuday hatırlatıyor. Kamuoyu onu 2002'deki Milli Takım'ın Dünya Kupası maçlarından tanıyor. Brezilya maçından sonra gözyaşlarını tutamadığı için o dönem Sabah'ın manşetinde yer alan genç kız. Bu kez de Euro 2008 maçlarını hiç kaçırmamış...
Maç öncesi o da iddialıydı:
"Bu maçı mutlaka kazanacağız..." Kim bilir belki de Türkiye toplumunun bu toplu arzusu kazanamayacağımız maçların kaderini değiştiriyor.
Ve maç başlıyor...
Stadın üçte birini Türkler, geri kalanını Hırvatlar doldurmuş durumda.
Başta Başbakan Erdoğan, devlet bakanı Murat Başesgioğlu ve Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Özak olmak üzere stadyumda bir hayli de politikacı ve işadamı var. Mehmet Ağar, Celal Doğan, Şadan Kalkavan, Hamdi Akın, Sadi Şener, İstanbul AK Parti Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu ... Bir de geçen maçta kırmızı kart gören kaleci Volkan vardı.
Doğrusu maç iyi başladı ama iyi gitmedi. Ortada oyun adına bir şey yoktu. Korku ve gerilimle geçen bir 90 dakika yaşadık.
Sonrası ise tam bir mucizeydi. Viyana'da sevinen taraf Türkiye olmuştu ve herkes Basel değil, yeniden Viyana'da finale gelme hesapları yapıyordu.
Viyana caddeleri ise müthiş bir coşku ve sevince sahne olmuştu.
Başbakan Erdoğan oteline giderken inanılmaz bir kalabalıkla karşılaşınca durmak zorunda kaldı. Ve korumaların güvenlik uyarısına rağmen arabasından inerek halkın sevincine katıldı.
Viyana sokakları İstanbul'u, Ankara'yı aratmıyordu.
Halk da arabasından inen Başbakanı, adeta miting meydanına dönen Viyana caddelerinde "Başbakan Erdoğan, Türkiye şampiyon" sloganıyla karşılıyordu.
Ve artık Türkiye yarı finaldeydi.