Anayasa Mahkemesi yetkilisi Ali Feyyaz Paksüt açıkladı, AK Parti'nin kapatılmasıyla ilgili yargı süreci başladı.
Türkiye bir kez daha 10 yılda bir yaşadığı "parti kapatma" girişimiyle karşı karşıya...
Şimdi herkes aynı sorunun cevabını arıyor: Bundan sonra ne olacak?
Kapatma girişiminin en somut yansıması kuşkusuz ekonomide hissedilecek. Bunun ilk sonuçları da görülmeye başladı.
Borsa düştü, dolar ve avro yükseldi.
Yabancı yatırımlara ve istihdama nasıl yansıyacağını ise zaman gösterecek.
Bunların yetmediği, asıl beklentinin "umutsuzluk yaratmak" olduğu biliniyor. Şimdi buraya bir nokta koyup olayın siyasi yansımalarına bakalım.
Bu noktada da asıl hedeflenen AK Parti'yi iktidardan düşürmek.
Siyasi beklenti belli... AK Parti ile sandıkta hesaplaşamayanlar, mevcut muhalefet partilerinden umduğunu bulamayanlar son çare olarak bu yola başvurdu.
Öncelikli beklenti AK Parti içinde parçalanma yaratmak. İkinci iktidar dönemini yaşayan, yerel seçimlere hazırlanan bir partide, bazı "küskünlerin" hatta başka hesaplar içinde olanların harekete geçmesini sağlamak.
Zaten "pusuda bekleyen siyasi aktörler" var. Biraz olsun onlara at koşturacakları siyasi zemin hazırlamak.
Tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi.
Ama bu hesap bu kez tutmayacak.
Belki siyaset doğal mecrasında aksaydı bu olabilirdi. Ama bu saatten sonra bunun olma ihtimali çok zayıf.
Çünkü ne AK Parti 28 Şubat sürecine sürüklenen Refah Partisi'dir, ne de Türkiye o günkü Türkiye'dir.
Şu gerçeğin altını çizmekte yarar var: AK Parti ikinci iktidarına iyi başlayıp kötü götürse bile, siyaseten çok güçlü bir konumda... Önemli reformlara imza atmış, ekonomide istikrarı yakalamış ve belediyelerde vatandaşın beklentisine uygun hizmet üretmiştir.
Bu durumda parti içi "parçalanma" değil, tam tersine "dayanışma" duygusu öne çıkacaktır.
Kuşkusuz bu noktada yargının vereceği karar çok önemli. Düşünsenize Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile siyasi yasaklılar listesinde... Bunun siyasi yansımaları elbette çok farklı olacak.
Ama yine de en kötü ihtimalle Başbakan Erdoğan dahil AK Parti yöneticilerinin siyaset yapmaları yasaklansa bile, önümüzdeki sürecin en güçlü siyasi aktörleri yine AK Parti içinden çıkacaktır.
Olan Türkiye'ye olacak!
28 Şubat hayali kuranların da, pusuda bekleyenlerin de derin bir hayal kırıklığı yaşayacağı çok açık.
Çünkü 2008'in Türkiye'si de dünyası da çok değişti.
Aynı şeyi ekonomi uzmanları da söylüyor. Taraf gazetesinin ekonomi yazarı Süleyman Yaşar şöyle yazıyor:
"Tabii ekonomide kriz çıkartmak isteyenler unutmasın; kamu bütçesinde açık yok. Bu nedenle yüksek cari açığın kriz yaratıcı etkisi oldukça düşük. Bunu özellikle Harvard Üniversitesi'nden Jeffrey Frankel söylüyor. İşte bu nedenle döviz krizi çıkarmak isteyenlerin amaçlarına ulaşması öyle pek kolay görünmüyor."
Gördüğünüz gibi siyasi alanda da ekonomide de "kriz" beklentisi sadece bir hayal.
Peki, o zaman ne olacak?
Olan Türkiye'ye olacak. Türkiye kan kaybedecek. Bir biçimde çözüm zemini doğan Kürt meselesi üzerine konuşamayacağız, zaten unutulan Anayasa'yı değiştirme gecikecek, Alevi meselesi tavsayacak ve dünyayla aramız daha da açılacak...
Bu durumu görünce dönüp AK Parti'yi yönetenlere sormak gerekiyor:
Acaba ikinci iktidarınızın ilk aylarında başladığınız Anayasa değişimi çabanızı sürdürseydiniz, Alevi sorununu çözseydiniz, Kürt meselesinde en azından DTP ile görüşme adımı atsaydınız şimdi eliniz daha güçlü olmayacak mıydı?
Yine de umut var.
CHP sussa bile MHP'nin çıkışı da, DTP'nin desteği de umut veriyor.