Üç tarafı denizle çevrili bir ülkeyiz...
Ama biz yüzümüzü değil, sırtımızı dönmüşüz denizlere...
Ne deniz ulaşımını adam gibi kullanabiliyoruz, ne deniz sporlarında ciddi bir başarımız var, ne de denizin nimetlerinden yeterince yararlanabiliyoruz...
Kişi başına balık tüketiminde bile dünyanın en geri ülkelerinden biriyiz.
Durum hiç de iç açıcı değil.
Tablo karanlık.
Peki, hiç mi ışık yok?
Elbette var.
Son yıllarda denizcilik sektöründe "göz kamaştıran" bir ışık yükseliyor; tersanelerimizdeki gemi inşası.
Önceki gün kaleme aldığımız yeni Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın neler yapacağına ilişkin yazımız üzerine Vira Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Hakkı Şen bir mail gönderdi.
Şen, o mailinde "denizden yükselen ışığa" dikkat çekiyor ve şöyle diyor:
"Turizm sektörünün yılda 20 milyar dolar döviz girdisi sağladığı doğru. Fakat 'Dünyada ilk 10'da olduğumuz tek alan' düşüncenize katılmıyorum. Çünkü Türkiye'ye önemli ölçüde döviz girdisi sağlayan başka sektörler de var. Bunlardan biri de denizcilik sektörüdür."
İddialı bir giriş ama asıl ilginç olan bundan sonra söyledikleri...
Şen, herhangi bir envanter çalışması olmamasına rağmen, sektörün yılda 15 milyar dolar döviz girdisi sağladığının tahmin edildiğini ileri sürüyor ve şöyle diyor:
"Gemi inşa sektörü 2010'a kadar dolu. Sipariş alamıyoruz. Dünyada 4. sıradayız. Mega yat inşasında ise dünyada 3. sıradayız."
Gerçekten önemli bir başarı.
Tuzla'dan İzmit Körfezi'ne uzanan coğrafyada yer alan onlarca tersanede dünyanın dört bir yanına gemi ve yat üretildiğini biliyorum.
O tersanelerde binlerce insan istihdam ediliyor.
Ve buralarda "denize sırtını dönen" Türkiye'nin aksine tersaneciler, dünya çapında bir başarıya imza atıyor.
En çarpıcı ve son örneği de Tuzla'daki Yıldız Tersanesi'nde yapılan Malta Şahini isimli yat.
Her ne kadar bizim basın bu başarıya yeterince ilgi göstermese de Malta Şahini dünyanın birçok önemli yayınında kapak oldu.
Peki, ortada bu başarı varken "devletdeniz" ilişkisi nasıl?
Doğrusu bir zamanlar "Denizcilik Bakanlığı" nın da olduğu bu ülkede "yasal altyapı" deyim yerindeyse dökülüyor.
Düşünebiliyor musunuz, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'de hala bir "Kıyı Mastır Planı" yok. Yani kıyılarımızın neresinde ne yapılacağı bilinmiyor.
Dahası "deniz-turizm" ilişkisini baltalayan birçok yasa, yönetmelik hala yürürlükte...
Türkiye işte bu yüzden zenginleşemiyor.
Artık bu işlere el atılmasının zamanı geldi ve geçiyor.
Yeni Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın denizle ilişkisi nasıldır bilmiyorum ama "2. Turizm Hamlesi" nde "deniz sektörü" nün de yer almasında sayısız fayda var.
Gazeteci Şen, bunun nasıl olması gerektiğini şöyle dile getiriyor:
"Turizm çeşitlenmeli. Sualtı ve kruvaziyer turizme ağırlık verilmeli. Özellikle kruvaziyer turizmine hizmet eden limanların kapasitesinin ve sayısının artırılması gerekiyor. Çünkü önümüzdeki yılların trendi bu gözüküyor. Hatta uzmanlara göre, kruvaziyer turizmine doğru yatırım yapılması durumunda Türkiye'nin cari açığını kapatacağı söyleniyor."
Doğrusu bu ülkede bürokratik yapının nasıl güçlü olduğu biliniyor. Ama artık siyasetin bunu gerekçe gösterme dönemi bitti.
Bu nedenle siyaset öncelikle mevzuat engellerini kaldırmalı ve elini denizden çekmeli.
Bu toplum, denizlerde neler yapabileceğini, tersanelerde olduğu gibi en iyi şekilde gösterecektir.
Kimsenin kuşkusu olmasın!