CHP'nin gündemden inmeyeceği belli. Büyük olasılıkla Baykal ve ekibi gidene kadar da bu böyle devam edecek.
Ancak bu beklentiye rağmen Deniz Baykal ve ekibinin kısa sürede yönetimi bırakma ihtimali yok.
Bunun en önemli nedenlerinden biri yönetimin, seçim sonucunu "yenilgi" olarak kabul etmemesiyse bir diğeri de "git" seslerinin CHP dışından geliyor olmasıdır.
Sol her zamanki gibi yine aceleci bir tavır takındı ve parti içi kadroların "hesaplaşması"na imkan vermedi.
Oysa CHP içinde yönetime karşı ciddi bir tepki var ve sanıldığının aksine hesaplaşma hiç de sessiz geçmeyecek.
Eninde sonunda parti içinde bir "başkaldırı" başlayacaktır.
Ancak, dışarıdan yükselen sesler kendi açılarından bir kamuoyu yaratsa da parti içinde bir kapanma ve savunmaya yol açıyor.
Bu nedenle kimin ne dediği, kimin neyi savunduğu birbirine karışıyor.
Daha önemlisi "sosyal demokrat" alanda birbirinden farklı birçok ekip ve hareket var.
Hikmet Çetin, Celal Doğan, Mustafa Sarıgül, Mehmet Moğultay gibi siyasi aktörlerin yanında SHP gibi bir parti, 10 Aralık Hareketi, SODEV çevresi gibi yapılar da var...
Hepsinin gözü de CHP'de.
Aslında CHP'den dışlanmışlarla, içeride kalanların söyledikleri arasında çok da fark yok.
Örneğin CHP Balıkesir İl Başkanı Münir Balkanlı, "O muhalif hareketin içinde yer alanların birçoğunun parti örgütleriyle bir ilişkisi yok" diyerek onları eleştirirken, bugünkü CHP'yi şöyle değerlendiriyor:
"Şu anda olabildiğince sağa çekilmiş, kimliksizleştirilmiş bir CHP görünüyor. Parti örgütleri karar mekanizmalarından tamamen dışlanmış. Parti politikalarına getirdiği öneriler hiçbir zaman dikkate alınmamış. CHP bunu hak etmiyor. Çağdaş bir sosyal demokrat yapılanmaya ihtiyaç var."
Aslında bu sözlerin Hikmet Çetin'in, Mustafa Sarıgül'ün, 10 Aralık Hareketi'nin veya SODEV'in söylediklerinden pek farkı yok.
Sorun parti kimliğinde!
Uzun yıllar CHP içinde etkin görevler yapan ve sosyal demokrasi denildiğinde ilk akla gelen isimlerden Ercan Karakaş, daha serinkanlı olunması gerektiğini ileri sürüyor ve şöyle diyor:
"CHP'nin sorunu sadece 'o gitsin bu gelsin' ile çözülecek bir sorun değil. Partinin kendi kimliğine dönmesi gerekiyor. O kimlik de sosyal demokrat bir kimliktir."
Aslında işin belki de en can alıcı yanı burası. CHP'nin kimliği...
Sadece siyaset bilimciler arasında değil, siyaset kulislerinde de CHP'nin bir "sosyal demokrat" olan, bir "milliyetçiliğe" kayan kimliği tartışılıyor.
Sosyal demokratların da bu "kimlik" tartışmasını yaptığını belirten Ercan Karakaş şöyle diyor:
"İkili bir yapı var CHP'de. Bir tarafta cumhuriyet değerleri, 6 ok var. Bir taraftan da 76'dan beri de sosyal demokrasiyi benimsediğini, sosyal demokrat bir parti olduğunu ve onun ilkelerini de sayarak onlara bağlı olduğunu belirtiyor. Bu iki değerler grubunun ciddi bir sentezi yapılamadı.
Bazen 70'li yıllarda sosyal demokrat program öne çıkarıldı, yüzde 42'lere çıkıldı. Ama böyle bir milliyetçilik rüzgarı esince hemen o tarafa dönüyor parti. Sosyal demokrat niteliğini ve değerlerini unutuyor."
Sosyal demokratların bir yol ayrımında olduğu kesin.
Bu durumda, ya CHP "Cumhuriyetçi" bir parti olarak yoluna devam edecek, ya bütün eski isimlerin de içinde yer aldığı "genetik kodları"ndan kopmayan 70'li yılların CHP'si canlandırılacak, ya da toplumun tüm kesimlerine açık "sol koalisyon" denilebilecek yeni bir parti kurulacak.