Ortalığı yine komplo senaryoları kapladı. Kimi Washington' da kimi Ankara'da planlanıyor. Dinledikçe, okudukça dehşete düşüyoruz. Hatta birçoğumuz inanmıyor.
Oysa söylenenler bu topraklarda sıkça gördüğümüz, yaşadığımız şeylerden çok farklı değil.
Bizim hayatımız üzerine ciddi oyunlar oynanıyor ama biz sadece izliyoruz. Daha önemlisi siyasi partilerin tavrı. Hangi lidere, hangi siyasi aktöre sorsanız hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor.
Hadi bu ülkeyi kaosa sürükleyecek dışarıdan planlanan komplo teorilerini bir yana bırakalım.
Ama siyaset kulislerinde herkesin konuştuğu siyasi kuşatma hareketleri üzerine bile siyasi partiler sessiz kalıyor.
Son örnek, Genelkurmay Başkanlığı'nın kitleleri teröre tepki mitingine çağırması... Önümüzdeki günlerde Bursa'da başlıyor.
Nasıl bir sonuç hedefleniyor?
Siyaset kulislerinde ilginç analizler yapılıyor.
Denilenlere göre, tıpkı Cumhuriyet mitinglerinin Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecindeki rolü gibi teröre tepki mitingleri de seçim sürecinde rol oynayacak. İki olasılıktan söz ediliyor...
Sivil kitlelerin meydanları doldurması askerin Irak'a girişine destek olacak. Böylece seçim süreci ertelenecek. İkinci olasılık ise güçlü bir sivil hareket meydanları doldurdukça öfke iktidara yönelecek. Yaratılan gerilim iktidar partisinin oylarını aşağı çekecek. Bu söylenenler gizli saklı da değil. Birkaç siyasetçi bir araya geldiğinde en çok bu konular konuşuluyor.
Ama şu sorunun cevabı henüz verilmiş değil:
Sivil siyaset bu tür komplolar ve siyasi kuşatmalar karşısında ne yapmalı?
Yakın siyasi tarihimize bakınca sivil siyasetin bu konularda bir tavır takınmadığı ortaya çıkıyor.
Kaoslara, darbelere, muhtıralara giden süreci bir hatırlayın. Bu girişimlerin muhatabı siyasi aktörler, olay oluncaya kadar "Hiçbir şey olmaz"
yaklaşımı içinde...
Olunca da "şapkasını alıp gidiyor."
Peki nereye kadar böyle devam edecek?