Türkiye'nin gündemi hızla değişiyor. Bir süre önce siyasilerin malvarlığı tartışması vardı ve yer yerinden oynuyordu.
Sonra ne oldu?
Yine her zamanki gibi başka şeyler çıktı, "malvarlığı" tartışması bir sonuca bağlanmadan geri plana itildi. O günlerde biz de yerel siyasetçilerin yani belediye başkanlarının malvarlığını gündeme taşımış ve şu tespiti yapmıştık:
"Yerel yönetimler 'şaibeli servet' edinmenin ve siyaseten yükselmenin en önemli aracı."
Ardından da şu soruyu sormuştuk:
"Bu nedenle asıl belediye başkanları malvarlığını açıklamalı..."
Bu konudaki gelişmelerden önce başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Yazımızın üzerinden neredeyse iki ay geçti. Bu süre içinde beni en çok arayan bir belediye başkanı değil, duyarlı bir okuyucu oldu.
Adı Nurettin Erdoğan.
Muğla Güllük'te oturan Erdoğan, neredeyse her hafta tek bir soru sordu:
"Belediye başkanlarının malvarlıkları konusunda gelen bilgileri ne zaman açıklayacaksınız?"
Son mailinde ise aynen şöyle yazıyordu:
"Sayın Mahmut Övür, belediye başkanlarının malvarlığı ile ilgili herhalde o kadar çok müracaat aldınız ki köşenizde yayımlamak için yeriniz mi dar yoksa başkanların yerleri mi dar? Hala tık yok. Sevgilerle..."
Gördüğünüz gibi vatandaş Erdoğan ısrarlı ve öngörüsü güçlü. Çünkü dediği gibi hala "tık" yok. Ayrıca benim yerim dar değil ama anladığım kadarıyla başkanların "malvarlığı" geniş.
Bu yüzden, büyük olasılıkla yerimin darlığı nedeniyle kimse malvarlığını gönderme gereği duymadı. Tabii bir tek kişi hariç. O da Ankara'nın CHP'li Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz.
Prof. Eryılmaz'ın malvarlığı belediyenin internet sitesinde yer alıyor.
Türkiye'de mevcut 3200'ü aşkın belediye başkanından sadece birinin malvarlığını açıklaması, diğerlerinin açıklamaya yanaşmamasını nasıl yorumlamak gerekiyor?
Bu konuda imdadıma bir belediye başkan yardımcısı yetişti ve şu yorumu yaptı:
"Hiç kendini yorma, kimse bu konuda bir açıklama yapamaz. Tam açıklasa skandal olur, saklasa bilenler konuşur yine skandal olur. Her ihtimalde en iyisi hiç oralı olmamak. Başkanlar da bunu yapıyor."
Demokrasinin sağlıklı sürdürülebilmesi; şeffaflık, samimiyet ve kamuoyuna hesap verebilir olmakla mümkün.
Oysa buna "yerel soygun düzeni" izin vermiyor.
Yerel demokrasiyi başaramayan Türkiye'nin, genelde demokratikleşmeyi başarması mümkün mü?