AK Parti İstanbul teşkilatlarında 1 Aralık 2005'ten itibaren delege seçimleri başlıyor. Bu seçimler, merkezi iktidarda üç yılı geride bırakan, yerel iktidarda ise yaklaşık ikinci yılını dolduran AK Parti için birkaç açıdan sınav niteliğinde.
Çünkü merkezi iktidar tüm artılarına rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimi, türban tartışması ve Kürt Sorunu gibi ciddi sıkıntılarla boğuşurken, yerel yönetimlerin birçoğunda da 'icraat' sıkıntısı yaşanıyor.
Bu zemine rağmen AK Parti hâlâ Türkiye'nin birinci partisi ve kongre sürecine de bu ortamda gidiyor.
Bu nedenle de teşkilatlarda iki farklı duygu çatışması yaşanıyor. Bir yanda ciddi bir 'dayanışma duygusu' var.
Bir partili bu 'dayanışma duygusu'nu şöyle anlatıyor:
"Önümüzde Cumhurbaşkanlığı sürecine giden zor bir yıl var. Çeşitli sıkıntılar baş gösterdi. Bu dönemde AK Parti kongrelerinde sandalyelerin uçuştuğu, kavgaların ve istifaların olduğu bir tablo olmamalı. Partide tek yürek görüntüsü vermek gerekiyor."
Öte yanda siyasetin zorunlu kıldığı 'parti içi demokrasi' yarışı var.
Kimse şimdiden siyasetin doğası gereği kaçınılmaz olan parti içi yarışın nasıl bir rota izleyeceğini kestiremiyor. Çünkü:
- İstanbul'da 28 Mart'ta belediye başkan aday adayı olan ve aradığını bulamayan çok sayıda etkili isim var.
- Yine son bir yıl içinde görevden alınan veya dışlanan ilçe başkanları ve yöneticileri var.
- Ve belki de en önemlisi bu kongrelerde seçilenler, önümüzdeki genel seçimde ya aday olacak ya da adayların seçilmesinde etkin olacak.
İşte bu nedenlerle İstanbul teşkilatlarında kongrelerin bir hayli zorlu geçeceği konuşuluyor.
Bir partilinin şu tespiti dikkat çekici: "Herkes en güzel kostümleriyle dolaşıyor etrafta. Ama herkesin kafasında farklı bir hesap var. Kaybedenlerin hepsi kaybetmenin acısı ve intikamıyla oturuyor. Kendini dışlanmış, itilmiş kabul edenler bu kongrede çok ciddi mücadele edecek."
İşte bu çok farklı beklentileri parti yönetimi sorunsuz aşmanın formüllerini arıyor. Ve yumuşatmak için 'ikna, istişare ve nabız yoklaması' yapıyor.
Bir partili bu konuda şunları söylüyor: "Hukuki süreç başladı. Ve şablon belirlendi. Her ilçede 400 delege olacak. Bu sayının yüzde 50'si mahallelerden, kalanı ise belediye başkanlarının tercihi, belediye meclis üyeleri, gençlik kolları, kadın kolları ve sivil toplum örgütlerinden oluşacak. Bunun için herkesle tek tek görüşülüyor."
İlk bakışta partililer ortaya konulan bu şablondan memnun görünüyor. Ancak, bu şablonun 'atanmışların seçimi' gibi bir sonuca yol açtığı da açık. Çünkü, kongrelerde 'çarşaf liste' çıkartılacak. Yani 'muhalif' bir sesin ya da kendi deyimleriyle 'farklı bir rengin' ortaya çıkması istenmiyor.
Ama siyasetin doğası bazen zorlamaları bile dinlemiyor. İşte bunun son örneği: Eski Üsküdar AK Parti İlçe Başkanı Mehmet Küçük, henüz kongre süreci başlamadan adaylığını açıklayan ilk isim oldu.
Önce, Küçük'le ilgili etkili bir ismin AK Parti içinde konuşulan ilginç tespitini aktaralım.
"Üsküdar İlçe Başkanı Mehmet Küçük vardı. Herkesin parmakla gösterdiği bir adamdı. Küçük ve arkadaşları belediye başkanıyla kapıştı. Mehmet, il yönetimi tarafından daha çok tutulmasına rağmen seçilmiş bir adamı karşısına almamak için yollandı. Mehmet Küçük geçen hafta herkese mesaj yolladı: 'Aziz kardeşim geçmiş dönemde yaptığımız hizmetlerin devamını yürütmek adına yeniden ilçe başkanlığına talibim' diye. Ne oldu biliyor musunuz? Hiç kimse görüşünü söylemedi. Herkes yerini korumanın peşinde."
Küçük'ün bu çıkışı parti yönetiminde beklenen ilgiyi yaratmıyor görünse de aslında dipten gelen dalganın bir işareti olarak yorumlanıyor. Bu kararlı çıkışın nasıl bir sonuç yaratacağı bilinmese de farklı bir rüzgâr estirdiği kesin.
Bu konudaki gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz.