Türkiye'de zaman zaman konut konusu ciddi bir ivme kazanıyor. Bir bakıyorsunuz parsel parsel arsalar satılıyor, bir bakıyorsunuz kooperatifler çığ gibi büyüyor, bir bakıyorsunuz yazlık furyası almış başını gidiyor...
Bir anlamda konut üretimi Türkiye'de ekonominin lokomotifi gibi. Her dönem yeni bir biçim bularak piyasayı canlandırıyor. Konut alanındaki bu atılımlar, içinde birçok yanlışı barındırsa da kriz dönemleri hariç hep sürdü. Şimdi 'Herkes ev sahibi olacak' sloganı ile 'Mortgage' sistemi gündemimizde. Hatta yasa taslağı bile hazırlandı.
Tüm bunlara kimsenin bir itirazı yok. Ancak, bu gelişmeler olurken Türkiye'nin 'deprem kuşağında' bir ülke olduğu ne yazık ki unutuluyor. İşte buna itiraz var. Bu itirazı dile getirenlerden biri de Ulusal Deprem Konseyi Başkanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan.
Prof. Eyidoğan önce şöyle bir tespit yapıyor:
"Hükümet, belediyeleri şimdiden arsa üretmeye, müteahhitleri ise daha fazla konut yapmaya davet ediyor. Ama şu gerçeği de unutmayalım. Biliyorsunuz 17 Ağustos 1999 Kocaeli depreminin en önemli derslerinden biri rastgele ve plansız yerleşimlerin ve denetimsiz inşaatların deprem sırasında neden olduğu kayıpların çok yüksek boyutlarda olabileceğidir. O deprem bize hızlı göçün, yetersiz belediyelerin ve yozlaşmış denetim sisteminin nelere mal olduğunu gösterdi."
Peki 99 depremi 'hızlı göç, yetersiz belediye ve yozlaşmış denetim sistemini' gösterdi de ne oldu? Acaba bir ders çıkardık mı?
Prof. Eyidoğan nasıl bir sonuç çıkardığımızı ilginç bir örnek üzerinden şöyle anlatıyor:
"Geçenlerde seslerini duyurmak için kahvaltılı basın toplantısı yapan Yapı Denetim Kuruluşları Birliği'nin sesi duyulmadı. Orada çok önemli konulara değinildi. 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası ve ilgili yönetmeliğinin belirlediği kuralların nasıl yozlaştırıldığı, uygulamalarda nasıl delikler açıldığı, müteahhit-denetleme şirketi pazarlıklarının nasıl oluştuğu, bazı müteahhitlerin 'kendi yapı denetim şirketlerini' kurduğu ve yapı denetiminin bazı müteahhitlerce ' ceza' olarak algılandığı konuşuldu."
Ve ne yazık ki Yapı Denetim Birliği'nin bu ilginç tespitleri kamuoyuna hiç yansımadı.
İnşaat sektöründe ciddi bir hızlanma yaşanacağına dikkat çeken Prof. Eyidoğan, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ancak hızlanma sırasında yapı denetimi bu haliyle nasıl yapılacak? Pazarlıkla ucuza yapanlar ve yaptıranlar, gelecek depremdeki sonuçlara hazırlar mı? Hataları kim ödeyecek?"
Bir deprem profesörü hatta Ulusal Deprem Konseyi Başkanı tam anlamıyla feryat ediyor.
Profesör Dr. Haluk Eyidoğan feryat ediyor ama sadece onunla yetinmiyor, çözüm önerilerini de söylüyor:
"Meclis komisyonlarında yıllardır bekleyen İmar Yasası, Yapı Denetimi Yasası, Yetkin Mühendislik Yasası ve Kat Mülkiyeti Yasa taslakları çıkmadan hızlanan inşaat sektörü Türkiye'nin deprem zararlarının azaltılması sürecine önümüzdeki yıllarda nasıl bir imza atacak? Büyük kentlerin nazım planları olmadan nerelere nasıl yerleşilecek? Bu nazım planlar yapılmadan belediyeler afet güvenli yeni arazileri nasıl yaratacaklar? Sonuçlarını görmek için bir sonraki depremi mi bekleyeceğiz?"
Ve son söz: 1999 depremi sonrası büyük ümitlerle oluşturulmaya çalışılan yapı denetim mekanizmasının 'mış' gibi yapılan bir sürece girmesi çok üzücü.