Ceza Yasası değişti, yeni mahkemeler devreye girdi, eadliye yaygınlaşıyor, AB Müktesebatı çerçevesinde eğitimler sürüyor. Kısaca adalet sistemiyle ilgili önemli adımlar atıldı. Ancak, değişmeyen iki şey çok dikkat çekiyor. Adliye binaları ve duruşma salonlarındaki kalabalık.
Hafta içi Bakırköy Adliyesi'nin Osmaniye'deki yeni binasına gittiğimde bu iki gerçeğe bir kez daha tanık oldum. Ağır ceza mahkemelerinin bulunduğu katta korkunç bir kalabalık vardı.
Bakırköy Adliye koridorlarına girdiğimde 10 yıl önceyi hatırladım. Tam on yıl önce, 1994 yılı sonbaharında 'Adliye Koridorları' programıyla adalet dünyasında yaşananları ekrana taşımaya başladım.
Türkiye, derin bir adalet sorunu yaşıyordu. Halkın adalet sistemine inancı en kritik noktadaydı. Çünkü, davalar uzuyor, adalet geç tecelli ediyordu. Adliyeler yetersiz, mahkemeler işlemez durumdaydı. Günde 50-60 dosyaya bakmak zorunda kalan hakimler adalet dağıtmaya çalışıyordu . Adliye koridorlarında aradıkları ' adalet' i bulumayan yurttaşlar, çareyi sokakta arıyorlardı. Sokaklarda ise mafya ve çeteler 'adalet' dağıtacak noktaya gelmişti.
Türkiye 1999 yılında girdiği AB süreci doğrultusunda 'sessiz devrim' denilecek değişimlere imza attı. Gözaltı süresinden Türk Ceza Kanunu'na kadar bir dizi alanda önemli adımlar atıldı.
Peki bu adımlar hayata yansıdı mı? Bakırköy Adliyesi'nde gördüğüm manzara hâlâ değişimlerin hayata yansımadığını gösteriyor. Bu gerçeği Ağır Ceza Mahkemesi hâkimlerinden biriyle konuştum.
Yaklaşımı çarpıcıydı: "Biz hâlâ değişimi önce tepede yapıyor, sonra uygulamaya geçiyoruz. Her güne 25 dosya düşüyor . Bunları inceleyip sağlıklı karar vermek mümkün mü? Ben iddia ediyorum, hâlâ delilden suçluya giden bir yapı yaratamadık. Çünkü bunu yapacak polisimiz yok. Çok sık söyleniyor, 'polis getiriyor, adliye bırakıyor' diye. Bence bu konuda çok zayıfız." Konuştuğum hâkimlerden biri de, adliyelerimizdeki şaşırtıcı durumu, bir yabancının tanıklığına başvurarak anlatıyor: "Bir süre önce Bilgi Üniversitesi'ne konuk gelen ABD'li bir profesör bizim duruşmayı izlemeye geldi. Hiçbirimizin haberi yoktu. Profesör ayak ayak üstüne attığı için ilk fırçayı bizim mübaşirden yedi. Sonra yüksek sesle konuşmaya başladı bu kez de ben uyardım. Adam şaşırdı tabii. Sonra birlikte yemek yedik. Sorduğu sorular ilginçti. 'Önemli bir davada insanlar neden konuşmaktan korkuyor, neden müştekiye yemin ettirmiyorsunuz ve yanınızda oturan hâkimler ne iş yapıyor?' Bunlar, üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken sorular."Adalet sistemimizin içinde bulunduğu durum bu. Oysa adalet sistemi toplumun temel taşı. Buradaki değişim ihtiyacı öteki alanlardan çok daha elzem ve önemli.